Neredeyse bir yıla yakın süredir görmediğimiz Kemal Derviş'le dün biraraya gelip hasret giderdik.
"Dünya Ekonomisi, Avrupa, Türkiye" konulu ucu açık sohbete Derviş'in ve 7 gazeteciyazarın yanı sıra Sabancı Üniversitesi bünyesinde kurulan İstanbul Politikalar Merkezi'nin Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder de katıldı. (Not: Sona doğru Joost Lagendijk de gelip "merhaba" dedi. Avrupa Parlamentosu'ndaki üyeliği, dolayısıyla Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığı görevi sona eren Lagendijk, "Full Time" İstanbul Politikalar Merkezi'nde çalışmaya başladı. Derviş ise "Part Time" çalışacak; çünkü mesaisinin ciddi bölümünü ABD'nin en önemli düşünce üretim merkezlerinden olan Washington'daki Brookings Enstitüsü'ne ayıracak. Orada "Global Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı" görevini üstlendi.)
Derviş iki saatten fazla süren sohbette küresel ekonomik krizi ve sonrasını kendi penceresinden ele aldı. İki bölüme ayırarak: Önce dünyadaki durum, daha sonra krizin Türkiye'deki etkileri.
Bugün Türkiye'yle ilgili değerlendirmelerini aktaracağız. Baştan belirtelim: Derviş siyasi konulara kesinlikle girmedi, kısa vadeli değerlendirmelerden de kaçındı.
Yine baştan belirtelim: İktisatçılar "iyimser" ve "karamsar" diye ayrılıyorlar, Derviş birinci gruptan.
"Yılın ilk çeyreğindeki yüzde 13.8 küçülme gereğinden fazla önemsenmemeli" diyen Derviş, üçüncü veya son çeyrekte suların durulmasını bekliyor. Ve 2010 ile sonrasına bakılması gerektiğini vurguluyor.
Çünkü Türkiye'nin en hayati ekonomik sorunu olan yüzde 5'in üstünde "sürdürülebilir büyüme" asıl o zaman gündeme oturacak.
Hatırlatıyor: Yüksek büyümenin iki motoru var. Biri yurt içi tasarruflar, diğeri dış tasarrufların Türkiye'ye ithali.
Türkiye'de halen tasarruf oranı yüzde 16-17 arasında bulunuyor. Bununla çok iyi bir yönetimle bile en fazla yüzde 4-5 büyüme sağlanabilir. Onun üstünde, yüzde 7-8 büyüme için dış kaynağa başvuracaksınız. Onda da iki sorun var: 1- Dünyada Türkiye gibi yükselen pazarlara yönelen kredilerin hacmi kriz nedeniyle 900 milyar dolardan 140 milyar dolara indi. 2- Kredi daralmasına paralel olarak, dış kaynağı uzun vadeli yatırım biçiminde getirmek zorlaştı. Kısa vadeli portföy yatırımı olarak gelenlerin de bedeli (ödenen faiz) ağır oluyor.
O nedenle, diyor Derviş, Türkiye bir yol ağzına geldi: Ya emeklilik fonları, vergi araçları gibi önlemlerle iç tasarrufu artıracak ya da yüzde 3-4 büyüme hızıyla yetinecek. Tabii bu orandaki bir büyümenin Türkiye'nin sosyal sorunlarını çözmesini güçleştireceğini vurgulamayı da ihmal etmiyor.
Derviş ikinci önemli sorun olarak cari açığı sayıyor. Kriz nedeniyle bu yıl cari açık gayrı safi milli hasılanın yüzde 1'ine inecek. "İç ve dış tasarruf, cari açık, yatırım" dengesinin kurulabilmesi için bunun fırsat olarak görülmesini öneriyor. Yani? Cari açık gayrı safi milli hasılanın yüzde 2-3'ünün üstüne çıkarılmamalı. Örneğin yüzde 3 tavan kabul edilmeli. Çünkü açık büyüdüğünde, finansmanı için başvurulan dış kaynağı denetlemek güçleşiyor. Tavanı delmemenin de formülü belli: Üretken yatırımları teşvik, iç tasarrufları özendirme, dış kaynakta ölçüyü kaçırmama.
Derviş'ten bir saptama daha: "Kriz teğet geçti" söylemi doğruydu ama sonrasında bazı hatalar yapıldı. Önlemlerde gecikilmesi gibi. "Hem sonra" diyor Derviş, "Hükümetler biraz iyimser olmak, iyimserlik yaymak zorundalar. Kendi bakanlık deneyimlerimden biliyorum."