Türkiye bugüne kadar bürokratların temaslarıyla sınırlandırdığı Mesud Barzani yönetimiyle ilişkilerini üst düzeye çıkarmaya, bu kapsamda Kuzey Irak Başbakanı Necirvan Barzani ile doğrudan görüşmeye karar verdi.
Bu, PKK ile mücadelede Kuzey Irak'ın sorunun bir parçası yerine çözümün bir parçası yapılması anlamına geliyor. Ankara'nın yeni stratejisinin Barzani için müthiş bir şans olacağı kesin. Ancak bu politika değişikliğinin Bağdat'taki Nuri El Maliki hükümetini öfkelendirmesi riski bulunuyor.
Dün yazımızda özetle bu görüşleri dile getirdik. Bugün Ankara'nın neden Maliki'nin şimşeklerini üstüne çekmesi tehlikesi bulunduğu sorusuna yanıt arayalım.
Bağdat ile Erbil arasındaki ilişkiler ABD'nin Irak'ı işgal ettiği 2003 Mart'ından bu yana en kötü döneminden geçiyor. Barzani'nin yaklaşık 5 yıl boyunca, Kuzey'i "Irak'ın en istikrarlı bölgesi", Kürtler'i de "ABD'nin Irak'taki en güvenilir müttefiki" gösteren klişelerden aldığı cesaretle devlet içinde devlet, hatta neredeyse "de facto" bağımsız devlet olarak hareket etmesi, sonunda Maliki'nin sabrını taşırdı. Ve Bağdat, Kuzey'e karşı dişlerini göstermeye başladı:
- Kürtler'in en önemli kozları, Şiiler ile Sünniler arasındaki derin görüş ayrılıkları, ihtilaflar, hatta husumetlerdi. Bunları Şiiler'in kendilerini vazgeçilemez müttefik olarak kabullenmeleri için başarıyla kullanıyorlardı. Ancak Şiiler'in İran yanlısı hizipleri (Mukteda El Sadr grubu gibi) tasfiye etmeleri, Sünniler'in de Saddam'ın yasını bitirip siyasi rollerini üstlenmeye karar vermeleri dengeleri değiştirdi: 100 bin kadar Sünni "Sahva" (Uyanış) milisi Irak ordusu saflarına katıldı. Celal Talabani'den sonra Irak Cumhurbaşkanlığı'na bir Sünni'nin getirilmesi olasılığı Bağdat'ta giderek daha çok taraftar bulmaya başladı.
- Irak bölgesel seçim yasası, Kürtler'in ihtiraslarına gem vuracak biçimde kabul edildi: Kerkük'te seçim ertelenecek. Yani statüko korunacak. Barzani'nin tüm baskılarına rağmen Talabani yasayı onaylamak zorunda kaldı.
- Irak'ın -Şii-Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani, Kuzey'in petrol ve doğalgaz politikalarında Bağdat'tan bağımsız hareket etmesine çok sert yaptırımlar getirdi : Kuzey'le iş yapan şirketler, Irak'ın diğer bölgelerinden dışlanacak.
- Irak' ın ABD ile uzun vadeli stratejik ortaklık anlaşması görüşmelerini yürüten heyete KürtDışişleri Bakanı Hoşyar Zebari başkanlık ediyordu. Maliki bir anda Zebari'yi heyetten çıkarıverdi.
- Ve son darbe: Kuzey'in sınırlarına katmak için peşmergeler göndererek oldu bittiye getirmeye çalıştığı Hanekin'i Maliki askeri birlikler yollayıp "Geri aldı". Hem de Irak'ın Kürt-Genelkurmay Başkanı Babekir Zebari'yi devre dışı bırakarak. Mesud Barzani bu baskına öylesine öfkelendi ki, Babekir Zebari'yi istifaya çağırdı.
2003 öncesine razı etmek
Maliki hükümetinin Kürtler'i Irak işgali öncesindeki konumlarına, yani sadece kendi içişlerini yönetmekle sınırlı bir özerkliğe mahkum etmek için peş peşe hamleler yaptığı bir dönemde Türkiye'nin strateji değişikliği Barzani yönetimi için ummadığı can simidi olabilir ama Bağdat'ın da ciddi biçimde canını sıkabilir.
Bir ayrıntı çok önemli: Maliki yönetimi, en az Saddam kadar milliyetçi. Bu ideolojik çizgisi onu Irak'ı bütün değil parçalı ülke olarak görenlere karşı çok sert tepkiler koymaya yöneltebiliyor.
Elbette birtakım jeostrateji uzmanları Ankara'nın Barzani yönetimine el uzatmasını, bir zamanlar Talabani'nin ortaya attığı, merhum Turgut Özal'ın da heyecanla karşıladığı Türkiye-Kuzey Irak federasyonuna kadar gidebilecek yolun açılması olarak görebilirler. Ama bu yol asla "Vizyon" olamaz, hep "Düş" olarak kalır. Çünkü Ortadoğu'nun sınırlarında en küçük değişiklik, cehennemin kapısını aralamak anlamına gelir.
O nedenle Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilişkilerini normalleştirirken 1990'larda çizilen çerçeveyi çıpa yapmasının gerçekçi bir yaklaşım olacağını düşünüyoruz. O çerçeve kabaca şöyle: "Sen evinin içini benim beklentilerime uygun biçimde düzenle; ben de ticaretle, yatırımla senin ekonomik refahına katkıda bulunayım."