Aklın tutulduğu, sözün bittiği bir noktadayız. 1984'ten bu yana kimbilir kaçıncı kez...
İran sınırına 40, Irak sınırına ise sadece 4 kilometre uzaklıktaki Aktütün Karakolu geçici bilançoya göre 15 şehit daha aldı. Terör örgütünün daha önceki 4 saldırısındaki can kayıplarıyla birlikte, bu kuş uçmaz kervan geçmez sınır karakolundan Anadolu'ya toplam 44 şehit gönderilmiş oluyor.
Düğün dernekle uğurlanıp ağıtlarla karşılanan 44 şehit...
Ay-yıldızlı bayrakların gururla dalgalandırıldığı şenliklerle yolcu edilip baba ocağına al bayrağa sarılı tabutlarla dönen 15 şehit daha... Biliyoruz; tıpkı Dağlıca baskını gibi Aktütün saldırısı da tartışmalara, polemiklere kapı aralayacak. Bilen-bilmeyen herkes görüş belirtecek.
Aslında başladı bile: Kimi "Güpegündüz ve de yüzlerce askerle takviye edilmiş bir karakol nasıl hedef olur" diyor, kimi "İstihbarat zaafiyeti"nden dem vuruyor, kimi ima yoluyla terörle mücadele stratejilerini tartışmaya açıyor.
Bu farklı seslerin demokratik ve çoğulcu toplumlarda doğal ve de sabırla karşılanması gerektiğini biliyoruz ve içtenlikle kabulleniyoruz.
Yeter ki, terörle mücadeleye zarar verecek boyutlara vardırılmasın. Yeter ki, çoğulculuk adına milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyebilecek "Dezenformasyon" hortumlarıyla sulanmasın. Yeter ki, iç barışın temellerini dinamitleyecek tahriklerden özenle ve sorumlulukla uzak durulsun.
Kerkük'ün payı var mı?
Yine biliyoruz; bu saldırının zamanlaması yığınla spekülasyona konu edilecek.
Kimi Meclis'te önümüzdeki Çarşamba günü yapılacak tezkere görüşmelerine bağlayacak.
Kimi tüm bölgenin istikrarını bozmayı amaçlayan bir planın parçası gösterecek. (Suriye ve Lübnan'daki intihar eylemlerinin ve Irak'ta yeniden tırmanışa geçen kanlı saldırıların uzantısı.)
Kimi küresel ekonomik krizin yansımalarıyla boğuşması gereken, boğuşmaya hazırlanan Türkiye'de gündemi ve öncelikleri değiştirme hesaplarının girişimi olarak değerlendirecek.
Bunların hepsi doğru olabilir. Ancak bize göre, önemli bir etken daha var: Kuzey Irak'taki yönetimin "Yayılmacı" planlarının bozulması.
Örneğin, Harekin ve çevresini bir oldubitti ile denetimleri altına almak isteyen peşmergelerin püskürtülmesi. Ama daha önemlisi, Kerkük'ün geçenlerde Irak parlamentosundan geçen, Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin de onaylamak zorunda kaldığı bölgesel seçimler yasası kapsamının dışında bırakılması. Yasa Irak'ın 18 vilayetinden 14'ünde 31 Ocak'a kadar bölgesel seçimlerin düzenlenmesini öngörüyor. Kürt bölgelerinde (Dohuk, Erbil ve Süleymaniye) seçim tarihini Mesud Barzani yönetimi belirleyecek. Kerkük'te ise Kürt, Arap ve Türkmen toplulukların ikişer temsilcisinden oluşan komisyon yine 31 Ocak 2009'a kadar Irak parlamentosuna ilin son durumuna ilişkin bir rapor sunacak. Parlamento o belgedeki öneriler ışığında Kerkük'teki kader seçimi için bir karar verecek.
Hanekin'den kovulan, Kerkük'teki planları bozulan Kuzey Irak Kürt yönetimi, en azından Kerkük'teki sonuçta önemli bir payı olan Türkiye'ye öfkesini PKK'nın iplerini çözerek göstermeye kalkışmış olabilir mi? Bizce uzak bir olasılık değil.
Çünkü; hatırlayın, son sınır ötesi operasyondan sonra gerek Talabani, gerekse Barzani, PKK'ya karşı kararlı ve sert önlemler aldıklarını açıklamışlardı: Terör örgütünün kamplarına giden tüm yollar kesilmişti. Dağlardan silahlı inmeleri yasaklanmıştı. Peşmergeler artık sınıra kadar tüm bölgeyi tam denetliyorlardı... Ve o denetlendiği söylenen bölgedeki kamptan güpegündüz yola çıkan 400'ü aşkın terörist roketleri ve ağır silahlarıyla sınıra gelip Aktütün Karakolu'nu ateş çemberine alabiliyorlar.
Kimbilir; belki de peşmergeler de var içlerinde. (Emekli Orgeneral Edip Başer dün çok önemli bir iddia ortaya attı: "PKK, Irak Kürt bölgesi tarafından destekleniyor. Saldıranlardan hangisinin peşmerge, hangisinin PKK'lı olduğunu bile anlamanız zor.")
Hiç kuşkusuz; bu vahim saldırının ardından yeni bir sınır ötesi operasyon kaçınılmaz olarak gündeme gelecek. Ama bu kez uluslararası topluluğun tepkilerine de aldırmadan gerek kapsam ve gerekse amaç açısından öncekilerden çok ama çok farklı bir operasyon planlanacağını düşünüyoruz.