"Geçen bir yılda İttihat ve Terakki'nin, Teşkilat-ı Mahsusa'nın kendileri için tehlikeli gördükleri kişileri öldüren, öldürten kadrolarının 85 yıl sonra bile devletin derin birimlerinde varlıklarını sürdürdüğünü ürpererek, dehşetle gördük."
Sevgili meslektaşımız Hrant Dink'in öldürülmesinin birinci yıldönümünde, Türkiye'nin tablosunu böyle çizmiştik.
İşte o "Derin" kadroların bir bölümü (33 kişi) dün birçok ilde düzenlenen operasyonla toplanıp gözaltına alındı.
Aslında ne derindi o kadrolar, ne de gizli. Kendilerini de, hedeflerini de hiçbir zaman saklamadılar. Tam tersine iyice pervasızdılar. Çünkü dokunul(a)maz olduklarına inanıyorlardı.
"Milli Güçler" diye örgütlendiler, "Kızıl Elma" koalisyonu kurdular, "Ergenekon" adını aldılar, "Kuvayı Milliyeciler" tabelasıyla dernekleştiler.
Sadece grup olarak değil, bireysel olarak da hep ortalıkta dolaştılar. TV'lere çıktılar, gazetelere-dergilere demeçler verdiler, konferanslarda konuştular. Hep meydan okuyarak.
Önce o, sonra kurşun geldi
Örneğin dün gözaltına alınanlardan biri karanlık ve kabarık sicilinden "Devlet yap dedi, yaptım, Hiçbir şeyden pişman değilim. Devlet istesin gene yaparım" diye gurur duyuyordu. Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink ve avukatı Erdal Doğan ondan ürpererek söz ediyorlardı: "Hrant Dink öldürülmesinden 5-6 ay önce onun tarafından birkaç kez telefonla tehdit edildiğini anlattı. Bir gün mahkeme salonunda gördük onu. Ağabeyim çok huzursuz oldu. Çünkü ondan sonra kurşun gelebilirdi. Geldi de." Ardından kurşunun geldiği o emekli tuğgeneral, JİTEM'dendi. Ya da kendi ifadesiyle, "İstihbarat Gruplar Komutanlığı"ndan.
Bir diğeri kurduğu "Kuvayı Milliye Derneği"nde üyelerine Kur'an, bayrak ve silah üstüne el bastırıp "Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türküm ben. Vatanım için ölmeye de, öldürmeye de hazırım" yeminleri ettiriyordu. "Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun zamanı geldiğinde yeniden yürürlüğe girmesi için çalışacağını" söylüyordu. "11 Kasım 1938'den bugüne kadar ihanet eden her şahıs, kurum ve kuruluş hesap verecek" diyordu. 13.500 hain kişi ve kurumun listesini çıkardığını anlatıyor, hedefini gözünü kırpmadan "Bizim amacımız kelleleri çuvala doldurmak" diye açıklıyordu. O da emekli bir kurmay albaydı. NATO Özel Harp Dairesi'nde, yani Gladio'da görev yapmıştı.
Gizli birimlerin açık oluşumu
Bir ayrıntı daha: Gladio'nun Türkiye'deki biriminin bu eski yöneticisi, derneğinde yaptığı o ünlü "Bizim amacımız kelleleri çuvala doldurmak" konuşmasından sonra yakınında oturan bir kişiyi işaret etmişti"Benim genelkurmay başkanım bile belli. İşte karşınızda."
Gösterdiği kişi de bir emekli tümgeneraldi. O da muvazzaf subaylığı sırasında Kara Kuvvetleri Psikolojik Harekât Şube Müdürlüğü, Genelkurmay İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı görevlerinde bulunmuştu.
Ümraniye soruşturması kapsamında Beşiktaş Ağır Ceza Başsavcılığı'nın talimatıyla gözaltına alınan bu kalabalık grup, "Devletin gizli bilgilerini ele geçirmek", "Devletin gizli bilgilerini ifşa etmek" ile suçlanıyor. Çünkü evlerinde hükümet üyelerinin bile ulaşamayacakları belgeler, yani "Çok gizli" damgaları sırlar bulundu.
Nasıl ulaşmasınlar? Kurdukları derneklerin, örgütlerin kilit noktalarında hep devletin veya derin devletin en hassas, en gizli birimlerinde görev yapmış kişiler bulunuyor.
Uluslararası güvenlik uzmanı Davut Şahin'in "Zehirli sarmaşıklar" diye tanımladığı ve devletin kalbine kadar uzanmış bu yasadışı oluşumlar, bu çeteler, bu Teşkilatı Mahsusa artıklarının kökü kurutulmadıkça, Türkiye ne demokratikleşebilir, ne de normalleşebilir.