Nedense dün gün boyu farklı duyguların pençesinde bir uçtan öbürüne savrulup durduk.
Önce Noel ayinlerinde yapılan dualara kulak verdik:
Papa XVI'ncı Benedictus, geleneksel "Urbi et Orbi" (Kente ve dünyaya) konuşmasında, "Etnik dinsel, siyasal gerilimler, istikrarsızlıklar ve düşmanlıklar, zıtlaşma, adaletsizlik ve ayrımcılıklar pekçok ülkenin iç dokusunu zedeliyor, uluslararası ilişkilerde gerilimlere yol açıyor" dedi ve ekledi: " Bu barış gününde düşüncelerim silah seslerinin yankılandığı bölgelere yöneliyor : Darfur, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin kuzeyindeki acılara gömülmüş toprakları, Eritre ve Etyopya'nın gözden ırak bölgelerini, tüm Ortadoğu'yu, özellikle Irak, Lübnan ve Kutsal Topraklar'ı, ayrıca Afganistan, Pakistan ve Sri Lanka'yı, Balkanlar'ı ve ne yazık ki çoğu kez unutulan diğer kriz bölgelerini düşünüyorum."
Beytüllahim'de, İsa'nın doğduğu yer üstünde kurulu Milad Kilisesi'nde düzenlenen ayinde ise Kudüs Latin Patriği Michael Sabbah hıçkırıklarla kesilen duasında şöyle seslendi: " Bu topraklar, tanrının toprakları. Bu topraklar bazıları için hayat, diğerleri için ise ölüm, işgal ve hapishane olmamalı. Tüm insanların bu dünyada ve topraklarda onurlu ve güvenli bir yaşam hakkı bulunmalı."
24 Aralık 1915 gecesi
Sonra batılı meslekdaşlarımızın gazetelerinde, internet sitelerinde Noel vesilesiyle bir kez daha anımsattıkları Christian Carion'un "Joyeux Noel" (Mutlu Noeller) filmini düşündük. Türkiye'de "Ateşkes" adıyla gösterilen ama nedense pek ilgi görmeyen o film, tarihin bir parantezini anlatıyordu. Şöyle:
24 Aralık 1914 gecesi. Birinci Dünya Savaşı patlak vereli 5 ay oldu. Savaşın başında iki taraf da "Hızlı" ve "Kesin" bir zafer vaad ediyordu. Fransız politikacılar ve komutanlar "Yıl bitmeden Berlin'de olacağız" diyorlardı, Almanlar ise birliklerine "1915'e Paris'te gireceğiz" diye moral veriyorlardı.
Ama o 24 Aralık, o Noel gecesi cephedeki milyonlarca asker için Berlin veya Paris randevuları da, "Ezeli ve ebedi düşman"ın birkaç haftada tepelenmesi de, yıldızlar kadar uzak hayaldi. Cephenin iki tarafında da kan ve çamur dolu siperlerde, ölen silah arkadaşlarının arasında herkes eşini, çocuklarını, sevdiklerini düşünüyordu.
Komutanlıklar o gece askerlerin moralini yüksek tutmak için epey çaba harcamışlardı. Örneğin Alman İmparatoru II'nci Wilhelm Hohenzollern'in emriyle siperler çam ağaçlarıyla süslenmişti. Ayrıca cephenin iki tarafında da ailelerinin askerlere gönderdikleri hediye paketleri yığılmıştı.
Geceyarısına doğru Alman mevzilerinde "O Tannerbaum" (Güzel çam ağacım) ve "Stille nacht" (Tatlı gece), yani Cermenler'in yüzlerce yıllık Noel şarkıları duyulmaya başladı. Ardından İskoç birliklerinin bulunduğu siperlerden gayda ezgileri gecenin sessizliğini deldi. Sonra da Fransız hatlarından "Joyeux Noel" çığlıkları yükseldi.
Ve kimsenin aklına hayaline gelmeyecek birşey oldu; üç ordunun askerleri de silahlarını atıp mevzilerinden fırladılar, birbirlerine doğru koşmaya başladılar. Kucaklaştılar, birbirlerine sigara, çikolata, kurabiye ikram ettiler, birlikte şarkılar söylediler. Komutanlar şaşkındı. Biraraya geldiler ve şöyle dediler: "Birkaç saatliğine ateşkes ilan edelim. Nasıl olsa bir gece savaşmazsak, tarihin akışı değişmez!"
Ama değişti. Avrupa'da bir daha asla savaş olmaması idealinden doğun Avrupa Birliği'nin temellerinin o gece Fransa'nın Lille kenti yakınlarındaki o siperlerde atıldığı söylenir.
Kulağımızda o filmin üç dildeki Noel şarkıları yanrkılanırkan, üç haftalık bütçe görüşmeleri arasından sonra dün toplanan partilerin Meclis gruplarında liderlerin yaptıkları konuşmaları dinledik. Adeta "Şahinlerin dansı" gibiydi.
İç çektik. Ve Alphonse de Lamartine'in "Göl" şiirinin ilk dizelerini mırıldandık:
"Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin / Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz / Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için / Demirleyemez miyiz?"
Dedik ya; dün okyanusun ortasındaki bir fındık kabuğu gibiydik, gün boyu farklı duyguların, farklı dalgaların pençesinde savrulup durduk...