Başbakan Erdoğan, Washington'da Ulusal Basın Kulübü'nde yaptığı konuşmada uluslararası topluluğun, özellikle de Avrupalı dostlarımızın PKK ile mücadelede sergiledikleri ikiyüzlülüğü eleştirdi:
"Teröre yataklık edenler var, teşvik edenler var, sürekli lojistik destek sağlayanlar var."
"Avrupa Birliği, PKK'yı terör örgütü olarak ilan etmiş olmasına rağmen bazı Avrupa ülkeleri terörle mücadelede yanımızda yer almıyor."
"AB üyesi ülkeler terör örgütü liderini yakaladıktan sonra tutuksuz yargılamaya karar veriyor, daha sonra da bir başka Avrupa ülkesine, oradan da Irak'a geçmesine imkan hazırlıyor."
"Batı'daki uyuşturucu ticaretinde PKK'nın oynadığı rol malum. Bunun üstünde de hassasiyetle durulmasını istiyoruz."
Erdoğan az bile yüklendi. Çünkü gelir kaynakları kurutulmadıkça, lojistik desteği kesilmedikçe, PKK ile mücadeleden etkin sonuç almak imkansız. Ne var ki, AB ülkeleri bu konuda "Kasıtlı" diyebileceğimiz duyarsızlık içindeler. Terörün tırmanışa geçmesi nedeniyle son günlerde Batı basınında "PKK'nın finansmanı" üstüne epey yazı yayınlandı, açıklama yapıldı.
Açıklamalar, ifşaatlar
İşte İtalyan "Corriere della Sera" gazetesinin haberi:
"PKK'nın Belçika, Almanya, İsveç ve Danimarka'daki bankalarda hesapları var. Başta Almanya olmak üzere Avrupa'daki Kürtler'den bağış ve devrim vergisi topluyor. Bu önemli kaynaklarla hem silah alımı, hem de propaganda savaşı finanse ediliyor. PKK halen 6 radyo istasyonu, 3 televizyon kanalı, 2 basın bürosu, 7 gazetesi ve 45 dergiye sahip."
İşte Alman Anayasayı Koruma Bürosu'nun 2007 raporu: "PKK, Almanya'daki 600 bin Kürt kökenliden vergi adı altında zorla bağış alıyor. Bu vergi yılda bir aylık ücretin tutarı olarak belirleniyor. Örgüt bu şekilde yılda milyonlarca avro topluyor. PKK'nın Almanya'da kayıtlı 11.500 üyesi var. Örgüt Almanya'yı 3 bölgeye ayırdı. Her bölge de 9 idari birim olarak bölündü. Kayıtlı üyeler ve sempatizanlar işte bu sistem sayesinde Almanya'nın tümünde Kürtler'i izleyip denetliyorlar."
Ve işte Avrupa Parlamentosu üyesi Cem Özdemir'in açıklamaları: "Avrupa'da PKK yasağı var ama uygulamada delik deşik. Bu örgütün yerini alan diğer bazı kuruluşlar, istedikleri her şeyi yapabiliyorlar. Sözde kültür merkezleri çok hafife alınıyor. Avrupa'da faaliyet gösteren bazı televizyon kanallarında Türk askerlerinin öldürülmesi gösterilerek kutlanıyor. Almanya'da şantajla para toplanması, gençlerin ailelerinden koparılarak savaşmak için Irak'ın kuzeyine, Türkiye'ye ya da İran'a gönderilmesi... Bunların hepsi oluyor. Bunları ben biliyorsam, bu olaylara karşı bir şey yapılmadığını içişleri bakanları ve güvenlik makamları da biliyordur diye düşünüyorum."
PKK'yı bitirtmemek
Bilmelerinin ötesinde örgütün içindeki gelişmeleri günü gününe izledikleri kesin. Geçenlerde yazdık, PKK'dan kopan Osman Öcalan, Batı gizli servislerinin örgüt içinde güç mücadelesi yaptıklarını açıkladı. İsim vererek, son zamanda ABD'nin etkisinin zayıfladığını, Alman gizli servisiyle bağlantılı PKK'lıların kilit noktaları ele geçirdiklerini anlattı. PKK'lılarda son zamanlarda ele geçirilen Amerikan silahları ABD'nin örgütü yeniden yanına çekmek için verdiği "Rüşvet" olarak yorumlanabilir mi; takdir sizin.
Oyun açık: Bir yandan Türkiye'ye terörle mücadelede destek veriyormuş gibi görünmek, bir yandan da PKK'nın bitmesini, bitirilmesini önlemek. Türkiye'yi mümkün olduğunca uzun süre bu sorunla uğraştırmak.
Sonra da AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, "Herkes Türkiye'nin terörle savaşına destek olmalı" diyor. Hadi canım sen de!