Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Katır ve satır

Her ne kadar partilerin seçim bildirgeleri iktidarda izleyecekleri politikalara ilişkin azçok fikir verse de, sloganlara indirgenmiş bir kampanya süreci yaşıyoruz.
Liderler arasında özellikle ekonomik sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin ne yazık ki, hiçbir ciddi tartışma yok.
Oysa seçimden sonra ekonomi politikalarında bir yol ayrımın a geleceğiz. Neden?
Çünkü küresel büyümenin son 35 yılın en yüksek zirvesine ulaşması ve eşi görülmemiş likidite bolluğu sayesinde dünyada ortalama faiz düzeyi yüzde 4'lerde seyrederken, Türkiye'de bu oran yüzde 32! Haydi, bizdeki yüzde 10, dövizin geldiği ülkedeki (ABD ve AB) yüzde 2 enflasyon payını düşün; geriye yüzde 20 net faiz kalıyor. Dünya ortalamasının 5 katı! Daha da önemlisi, böylesine yüksek faiz kazancı sağlayan başka ülke yok!
Bu tatlı getiri nedeniyle yıl başında 64 milyar dolar olan sıcak para yıl sonunda 84.4 milyar dolara çıkacak. Ve Türkiye bu sıcak parayı ürkütmemek için yılda 27 milyar dolar faiz ödeyecek. Bir başka deyişle, ihracattan elde ettiği her 4 doların 1'inden fazlasını sıcak para sahiplerine faiz olarak verecek.
Özetle, bugünkü dengesizlikler ancak bir yere kadar sürdürülebilecek. Daha açıkçası; ya "Yüksek faiz düşük kur" sarmalında sıcak paraya teslim olan Türk ekonomisi kan kaybetmeye, bu kaybı en aza indirmek için de varını yoğunu satmaya devam edecek ya da dünyanın süt liman olduğu, iyimserliğin tavan yaptığı bir dönemde duvara toslayacak. Yani ekonomi yeni bir krizle kendini tedavi etmeye çalışacak. Tıpkı doğanın kendini onarmak için bazen çok büyük felaketleri, afetleri tetiklemesi gibi.
İşte bu tablo nedeniyle seçimden sonra Türkiye'nin dizginlerini eline alacak iktidar, ekonomi için tarihi ve de zorunlu bir kararla karşı karşıya kalacak. Fazla seçeneği yok:
- Mevcut IMF denetimindeki politikalara aynen devam etmek.
- Bu politikaları yine IMF onayıyla rötuşlayıp güncelleştirmek.
- Özgün politikalara geçmek.

Seçim sonrası 4 senaryo
Dediğimiz gibi, miting alanlarında bunlar pek konuşulmuyor. Tek tesellimiz; ekonomiye odaklanmış sivil toplum örgütlerinin seçim sonrası dönem için ciddi şekilde kafa yormaları.
Geçenlerde (4 Temmuz Çarşamba günü) Türkiye Ekonomik ve Politik Araştırmalar Vakfı'nın (TEPAV), IMF'siz ekonomik istikrarın nasıl sağlanabileceğine ilişkin araştırmasından söz etmiştik.
Dün elimize bir çalışma daha ulaştı: İstanbul Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özer Ertuna'ya hazırlattığı rapor.
"Yeni yüzyılın eşiğindeki Türkiye ekonomisi" başlıklı raporda, seçim sonrası 4 senaryo öngörülüyor: 1-IMF programının krizsiz sürmesi. 2-IMF programı sürerken kriz çıkması. 3-YTL'nin şok hamleyle "Denge"ye, yani olması gereken değere getirilmesi (Dolar kurunun 1.66 YTL'ye çıkması). 4-Bu dengeye, zamana yayarak, yedire yedire ulaşılması.
"Türkiye'nin gerekli program değişikliklerini yapmaması çok pahalıya mal oluyor. Sorunların kökündeki 'Yüksek faiz düşük kur' sarmalının bir an önce kırılması gerekiyor. Türkiye, uygulayacağı politikalarla kurların enflasyonun üzerinde artmasını sağlamalı" uyarısı yapılan raporda, her seçeneğin ekonomiye getirisi, götürüsü de ayrıntılı biçimde hesaplanıyor. Özeti şu: 40 katır mı istersiniz, 40 satır mı?
Siyasiler "Ne katır ne satır" diyorlarsa, ayağı yere basan alternatif politikalarını hiç vakit yitirmeden bugünden geliştirmek zorundalar. Yarın çok geç olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA