Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve de Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı Abdullah Gül, Kuzey Irak'taki PKK kamplarıyla ilgili olarak, spor sayfalarında çok sık kullanılan başlıkla ifade edersek, "Sert çıktı":
"Biz hiçbir ülkenin içişlerine karışmak istemeyiz ama herhangi bir ülke Türkiye aleyhine terörist faaliyetlere yataklık yapıyorsa, uluslararası haklarımızı gerektiğinde kullanabiliriz. Terörü durdurmakla ilgili netice alacak herşeyi yaparız. "
Cemil Bayık ve Murat Karayılan başta olmak üzere Kandil Dağı'ndaki PKK silahlı unsurlarının, dünyanın tüm TV'lerini izleyebildikleri karargahlarında Ankara'dan gelen bu uyarıyı öğrenince bir kez daha uykuları kaçmış olmalı.
Bir kez daha diyoruz; çünkü Gül dosta güven veren, düşmana ise korku salan bu uyarılarını yıl boyunca her fırsatta ve Ankara'dan New York'a kadar her mekânda tekrarladı. En vecizlerinden birkaçını hatırlatalım:
" Kuzey Irak'taki PKK varlığını yok etmek için çok yoğun çaba içindeyiz. " (21 Aralık)
"Dostlarımız yardım etmezse, kendi işimizi kendimiz görürüz. " (1 Ekim)
"Bizim PKK ile mücadelede kimseye ihtiyacımız yok. Kendi işimizi kendimiz çözebilecek kadar güçlüyüz ve bu konuda tecrübe sahibiyiz. " (28 Eylül)
"Eğer bunu (PKK'yı) durduramazlarsa, harekete geçmek zorunda kalırız. Bu son derece açıktır." (21 Ağustos)
" PKK'yı bitirmeye kesin kararlıyız. " (13 Ağustos)
"Onlar (Irak hükümeti) PKK'yı durduramıyorsa, biz harekete geçmek zorunda kalırız." (20 Temmuz)
"PKK konusunda tahammül sınırımız aşılıyor. Siz (ABD) önlem almazsanız, her seçeneği açık tutarız." (23 Nisan)
Görüldüğü gibi Gül, hükümetin kararlılığını, ABD'den Bağdat yönetimine, Kuzey Irak'taki oluşuma, hatta konuyla ilgili ne kadar taraf varsa hepsine, kendi ifadesiyle, "Gösteriş yapmadan ve gözdağı vermeden" ulaştırdı.
Sabrımız bir taşarsa
Sadece Gül mü? Başbakan Erdoğan da hep aynı kararlılığı sergiledi. Kayda geçmesi için onun da adrese teslim mesajlarından birkaç örnek vermek boynumuzun borcu:
ABD'ye ve Irak hükümetine: " PKK meselesini birlikte çözmeliyiz. " (27 Temmuz)
PKK'ya: " Terör örgütü silahını bıraksın. Hep birlikte bu sıkıntıyı geride bırakalım. " (20 Temmuz)
NATO'ya: "Teröre karşı bir ortak mücadele için NATO nasıl Afganistan'da devreye girdiyse, burada da (Kuzey Irak) aynı görevi yerine getirmek durumundadır."
Ve son nokta: " Kuzey Irak'ta sabrımızın bir sınırı var. " (21 Aralık
Ama gel de, bu son derece etkileyici çıkışlara rağmen bir türlü "Paradigmaları"nı aşamayan ana muhalefet partisine anlat. Durup durup aynı şeyi soruyor: "Neden Kandil'e operasyon düzenlemiyoruz?" (CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir)
Cevabı belli değil mi? Yukarıda sıraladığımız örneklerde de görüldüğü gibi, herşeyin bir sırası var.
Hele bir Teksas'taki çiftliğinde meditasyona çekilen Başkan Bush, Irak'la ilgili yeni açılımlarını belirlesin.
Hele bir eş koordinatörler Edip Başer ile Joseph W. Ralston, PKK ile ortak mücadelede izlenecek yöntemlerle ilgili çalışmalarını tamamlasınlar.
Hele bir DPT Genel Başkanı Ahmet Türk, PKK'dan bölgedeki mayınların haritasını alsın.
Hele bir Kandil Dağı'ndaki karlar erisin. (Gerçi küresel ısınma nedeniyle oraya da bu kış pek kar yağmadığı söyleniyor ama ne olur ne olmaz; tedbirli davranmakta fayda var.)
Ve asıl önemlisi, hele bir sabrımız taşsın.
Üç vakte kadar veya ibibikler öter ötmez ordayız.
Bekle bizi Kandil!