AB'nin "Türkiye'de milliyetçiliğin tetikleyicisi" gördüğü Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinin değiştirilmesi için bir ay kafa patlatan 11 sivil toplum örgütü sonunda pes etti.
11 örgüt temsilcilerinin maddedeki "Türklük" kavramında görüşbirliğine varamadıkları, görevlendirdikleri hukukçuların da işin içinden çıkamadıkları belirtiliyor.
Çıkmak kolay değil. Çünkü Anayasa'da tanımlanan "Türklük" ile 301'inci maddedeki "Türklük" arasında bile dağlar kadar fark var.
Anayasa'nın 66'ncı maddesi, "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" diyor.
301'in gerekçesinde ise, " Türklük ile dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar, Türkler'e has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar" yorumu yapılarak, neredeyse ırkçılığın sınırlarında dolaşılıyor.
301'in değiştirilmesini isteyen, Başbakan Erdoğan'ın "Buyurun siz bir öneri getirin" çağrısıyla kolları sıvayanlar bile teslim bayrağı çekerse, siyasiler ne yapsın?
Eh, AB süreci buz tuttuğuna göre, zaten 301 değişikliği artık "ivedi" olmaktan çıkacak ve herkes işine geldiği gibi "Türklük" tanımı yapmaya veya işine gelen tanımları referans göstermeye devam edecek.
Kimi tanımı "Kültürel bağ" ile sınırlayan Ziya Gökalp'e sarılacak: "Millet ne ırki, ne siyasi, ne iradi bir zümredir. Millet, lisanen müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep, harsi (kültürel) bir zümredir. "
Kimi AB'ye ve bölücü akımlara tepki olarak Nihal Atsız'ın ırkçı ve asimilasyon dayatan tanımına sığınacak: "Türk Milleti, Türk kökünden gelenler ile Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur."
Bazıları 1942'de Başbakan Şükrü Saracoğlu'nun açıkladığı ve Nihal Atsız'ın "Ne ırkımızın, ne de devletimizin tarihinde Türk milliyetçiliği resmi bir ağızdan bu kadar keskin sözlerle açığa vurulmamıştı" diyerek alkışladığı, tek parti döneminin zehir zemberek tanımını hatırlatacak: "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal (en azından) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. "
Devlet mi, millet mi, birey mi?
Devlet için millet yaratmaya dayalı bu tanımların sert rüzgarlarını "Devletin insan için varolduğunu" savunan, özgürlükçü yaklaşım sahipleri göğüslemeye çalışacaklar.
Örneğin Prof. Dr. Niyazi Öktem gibi: "Anadolu Türkü, Orta Asya'dan gelen insanların Anadolu'daki ahaliyle (Rumlar ve Ermeniler) karışarak yepyeni bir etnik grup oluşturmasıdır. Türk yepyeni bir etnik ve kültürel kimliktir. "
Ya da Prof. Dr. Eser Karakaş gibi: " Türk şayet Anayasa'nın 66'ncı maddesine göre vatandaş anlamına geliyorsa, Türklük de olsa olsa vatandaşlıktır demektir. Bunun dışında bir yorum aramak Anayasa'nın ruhuna da, lafzına da aykırıdır."
Bu arada 301 davalarında kararlar çıkmaya devam edecek. Kiminin gerekçesinde, "Öyle ülkeler vardır, bayrağından şort yaparsın hoş görülür. Öyle ülkeler vardır, ineğine dokunursun, infial yaratır. Öyle millet vardır ki, kan dedin mi akla ecdadının akıttığı oluk olur şehit kanı gelir" denilecek. (Hrant Dink davası)
Kimisinde ise, "Türklük kavramını da, sınırlarını da tam olarak tespit edip sağlam zemine oturtmak gerekir" uyarısı yapılacak... (Elif Şafak davası)
Ve uçurumların ayırdığı bu gerekçelerden içtihat oluşturulacak!