Irak kan gölünde boğulurken ve Bağdat acımasız Moğol hükümdarı Hülagu'nun 1258'deki istilasından bu yana en büyük yıkıma sahne olurken, ABD yönetimi de bir tercih kavşağına geldi.
Ve Bush yönetiminde karşılıklı suçlamadan çözülmeye kadar -itiraf edilemeyen-yenilginin tüm belirtileri ortaya çıkmaya başladı.
Silahlı kuvvetler Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in kellesini istiyor. Savaşın mimarlarından, Rumsfeld gibi Neo-Con ekibinden Richard Perle, "Bugün geldiğimiz noktayı o zaman (yani 2003 ilkbaharında) görebilseydim Irak'a girmememizi savunurdum" diyor.
Bu gelişmelerin bir adım sonrası "Keşke Saddam'ı devirmeseydik" olacak. Zaten Baasçılar da o günlere hazırlanıyorlar. Saddam'ın avukatı Halil El-Duleymi, Başkan Bush'a gönderdiği mektupta, "Irak'ı, bölgeyi ve dünyayı kurtarmanın tek çözümü Saddam Hüseyin'i serbest bırakmaktır" diyor. Baas partisi "İşgalci güçlerin belli bir takvim çerçevesinde koşulsuz ve tam çekilmesi, ABD ve müttefikelerinin Irak halkından özür dilemesi" çağrısında bulunuyor...
ABD'nin Saddam'ı serbest bırakması kolay ya da mümkün değil ama yeni bir Saddam arayışına girdiği de kesin! Şiiler'den uzaklaşıp Sünniler'in sırtını sıvazlamaya başlaması, Başbakan Nuri El-Maliki'den "Kurtulmak için", askeri darbe dahil tüm olasılıkları gözden geçirmeye başladığı iddialarının yayılması, Beyaz Saray'ın tüm umutlarını yitirdiğini gösteriyor.
Sadece umutlarını değil, hayallerini de...
Irak'ı tüm Ortadoğu'ya ve İslam dünyasına örnek olacak demokrasi vahası yapma hayallerine veda...
Büyük Ortadoğu Projesi'ne veda...
Neo-Con'ların (Yeni Muhafazakarlar) o ünlü "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi"ne ve ideallerine veda...
Demokrasi yerine güvenlik
O idealler ki, "Dünyanın her yerine demokrasi ve özgürlük götürmeyi" düşlüyordu.
O idealler ki, "ABD'nin uluslararası politikaları denge, istikrar gibi pasif kavramlar yerine, devletlerin karakterlerine, rejimlerine göre belirlenmesini" öngörüyordu. "Dünyada barışın korunmasında siyasal rejimlerin niteliğinin her türlü uluslararası anlaşmadan ve tüm uluslararası kuruluşlardan daha çok önem taşıdığını" savunuyordu. En büyük tehdidin Amerikan değerlerini ve demokrasiyi paylaşmayan rejimlerden geldiğini söylüyordu. Barışı ve ABD'nin güvenliğini sağlamanın en iyi yolu olarak o tür rejimleri devirmeyi gösteriyordu. Ve dünyayı siyah-beyaz görüyordu. Bir rejim ya iyidir, ya da kötü. İyi rejimler Batı modeli demokrasiyle yönetilenler, kötüler ise zorbalıkla yönetilenler. Bush dönemine damgasını vuran "Şer ittifakı" onların armağanıydı. Başkan'ın ifadesiyle "ABD'nin en iyi beyinleri" olan onların.
Hepsi bitti. Ne ideal kaldı, ne de savunucuları...
Neo-Con'ların beyinlerinden Robert Kagan çoktan suskunluğa gömüldü. Rumsfeld bakanlıkta uzatmaları oynuyor. Şahinler şahini Richard Perle, şimdi süt dökmüş kedi yavrusu gibi. Bir başka ağır top, "Önleyici vuruş" stratejisinin mimarı Francis Fukuyama zaten aylar önce özeleştiri yapıp kenara çekildi.
Ve Beyaz Saray da demokrasi havariliğinden çoktan vazgeçti, "Varsa-yoksa güvenlik" diyor. Yani "ABD'nin ve Batı'nın güvenliği için Ortadoğu'yu demokratikleştirme"nin yerini, "Batı demokrasisinin esenliği için Ortadoğu'da güvenliğin ve güvenilir rejimlerin korunması" aldı.
Başkan Mübarek'in gözü aydın. Başkan Esad'ın da. Kral Abdullah'ın da. Kral öbür Abdullah'ın da. Körfez emirlerinin de. Hatta Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın da...
Olan Saddam'a oldu. Bir de Irak'a!