Türkçe edisyonunu Merkez Dergi Grubu'nun yayınladığı Forbes dergisi Washington'da rüzgarın yön değiştirdiğini ilk farkedenlerden oldu.
İran nükleer krizini diplomasiyle çözme politikasının tam başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle Başkan Bush'u kuşatan şahinlerin hedefi durumuna gelen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'dan "Dünyanın en güçlü kadını" tacını geri aldı.
Tahtta artık Angela Merkel oturuyor. 1200 yıl önceki Charlemagne İmparatorluğu'na kadar giden Almanya tarihinin ilk kadın başbakanı.
Bu değişikliğin bizim için önemi şu: Türkiye birkaç ay arayla tahtın halefselefini ağırlamış olacak.
Rice geçen 25 Nisan'da Ankara'daydı. Merkel önümüzdeki ay, 5-6 Ekim'de gelecek. Ve bu, Rice gibi onun da ikinci ziyareti olacak.
2004 Şubat'ındaki ilk ziyaretinde ana muhalefet Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin lideri konumundaydı. "Bu benim en zor yurt dışı gezilerimden birisi olacak" demişti uçağı Esenboğa'ya inerken. Öyle de olmuştu: "Türkiye tam üyelik değil, ayrıcalıklı ortaklık için müzakerelere girmeli" deyince Başbakan Erdoğan kıyameti koparmış, "Bunun sözü bile edilemez" diye kestirip atmıştı.
Ne de olsa o sıralar AB vizyonu Türkiye'de kamuoyunun büyük bölümünü, halkın da ezici çoğunluğunu heyecanlandırıyordu.
AK Parti de, AB'de Hıristiyan Demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Halk Partisi'ne katılmaya hazırlanıyordu.
Aradan 2.5 yıl geçti. Herkesin kabul ettiği gibi, AB artık Ankara'nın gündeminde değil. Türk halkında da o heyecan kalmadı: AB üyeliğine destek yüzde 40'lara indi, birgün üye olacağımıza inananlar ise neredeyse yüzde 20'lere.
Aynı şekilde, Türkiye artık Almanya'nın gündeminden de düştü. Daha bir yıl öncesine kadar kamuoyunu bölen ateşli tartışmaların esamisi okunmuyor. Merkel'in konuyla ilgili son demecini bulmak için Mayıs ayına kadar gitmek gerekiyor. 26 Mayıs'ta Berlin'de Erdoğan'la yaptıkları ortak basın toplantısına. O gün "Türkiye'nin AB'ye girmesini engellemeyeceğiz. Ancak Türkiye'nin de üyelik için tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor" demişti. Zerrece pırıltısı olmayan, laf olsun diye yapılmış açıklama.
Çift şapkalı konuk
Sadece Ankara ve Berlin'de değil, dönem başkanı Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de de yaprak kıpırdamıyor. "Bizim dönemimizde iki başlığı müzakere etmek istiyoruz" diyen Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen'de hiçbir hareket yok. Oysa başkanlığı yarıladı bile.
Ama Brüksel'de tatilden dönen AB bürokratları yoğun bir çalışma içindeler: Bir yandan İlerleme Raporu'nun boş bölümleri dolduruluyor, bir yandan Stratejik Belge tamamlanıyor, bir yandan da Gözlem Raporu yazılıyor. Üçü de 25 Ekim'de açıklanacak. Üçü de -bir mucize olmazsa-geçmiş yıllardakilerle karşılaştırılamayacak kadar olumsuz tonlar taşıyacak.
Avrupa Parlamentosu'nun bu ay içinde oylayacağı zehir zemberek "Türkiye'de insan hakları" raporu da cabası...
Üstüne üstlük, AK Parti'nin Avrupa Halk Partisi üyeliği de neredeyse suya düştü.
Merkel işte böyle bir konjonktürde Ankara'ya gelecek. Yalnız Başbakan sıfatıyla değil, AB'nin yeni patron adayı olarak da: 1 Ocak 2007'de dönem başkanlığı Almanya'ya, dolayısıyla da ona geçiyor.
Görüşmelerin sonucunu kestirmek zor değil: Bizimkiler "Destek" isteyecek, o "Önce yükümlülüklerinizi yerine getirin" diyecek.
Ayıkla pirincin taşını... Çünkü ödev listesi o kadar uzun ki... Bakalım, Lübnan'a asker göndermek, tembelliğimizi affettirmeye yetecek mi? Ne de olsa orada silah arkadaşı olacağız...