Sivil toplum örgütlerinin en önemlileri ve en etkinleri arasında gösterilen Türk Tabipler Birliği uzun bir maceradan sonra bugün nihayet yeni yönetimini seçiyor.
"Macera", 2002 Aralık'ında Anayasa Mahkemesi'nin Türk Tabipler Birliği Yasası'nın odaların büyük kongre temsilcilerini en fazla 7 delegeyle sınırlayan 60'ıncı maddesini iptal etmesiyle başladı. Türkiye'deki 103 bin hekimin 22 binine sahip İstanbul Tabip Odası'nın bu kısıtlamanın demokratik ilkelerle bağdaşmadığı, ayrıca dengeli bir üst kurul oluşumu önlediği gerekçesiyle yaptığı itirazı yerinde bulan Anayasa Mahkemesi yasa değişikliği için hükümete 6 ay süre tanıdı.
Ne var ki, 3 yılı aşkın süre boyunca konu ne Sağlık Bakanlığı'nın gündemine geldi, ne de hükümetin. Sabrı taşan Türk Tabipler Birliği bir ara tüm Bakanlar Kurulu'nu mahkemeye vermeye bile kalktı.
Uzatmayalım; nihayet geçen Mart'ta yasa değişikliği Meclis'ten geçti.
Ancak iktidar, "Muhalefet odağı" olarak gördüğü kuruluşa ince bir çelme atmayı da ihmal etmedi : Tabip odası kurmak için gerekli üye sayısını 200'den 100'e düşürdü. Böylece iddialara göreseçimlerine daha kolay etki yapabileceği küçük odalar kurulmasının yolunu açtı.
İktidarın listesi yok
Hesabın tutup tutmayacağını iki yıl sonra görebileceğiz. Çünkü mevcut 56 tabip odasında iktidar onca çabasına rağmen sonuç alamadı.
Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük odalarda "Hekim Hakları Platformu" adıyla mücadele veren hükümete yakın çizgideki doktor grupları, seçimlerde fark yediler.
O nedenle bugün Türk Tabipler Birliği'nin en üst organı olan Merkez Konseyi için iki muhalif liste çekişiyor : İstanbul Tabip Odası eski Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy'un liderliğindeki "Etkin Demokratik TTB Grubu" ile DSP eski İzmir Milletvekili ve Kültür eski Bakanı Prof. Dr. Suat Çağlayan'ın sürüklediği "Ulusal Hekim Dayanışması" .
İki grup da "Sağlıkta Dönüşüm Programı"na ve "Genel Sağlık Sigortası"na karşı. İki grup da iktidarın politikalarını "Sağlık hizmetlerini özelleştirme", "Kamu sağlık hizmetlerini çökertme" olarak görüyor. İki grup da aşağıyukarı benzer dünya görüşüne sahip.
Örneğin, Gürsoy'un grubu "Demokratik, laik, bağımsız bir ülkede barış ve kardeşlik içinde birarada yaşamayı" savunuyor. Çağlayan ekibi ise "Laik Cumhuriyet'in temel ilkelerine zarar vermeye çalışan hangi kişi, kurum, kuruluş veya makam olursa olsun karşısına çıkacağız ve Atatürk ilkelerinden ödün vermeyeceğiz" diyor.
İki farklı pencere
Peki, farkları ne? Cevap: Güneydoğu ya da Kürt sorunu.
Gürsoy'un bu sorunla ilgili girişimleri kamuoyunca biliniyor. Başbakan Erdoğan'la görüşen aydınlar grubuna öncülük etti, daha sonra 150 aydınla "Silahlar sussun, çatışmalar dursun, kalıcı barış için adım atılsın" çağrısı yaptı.
Çağlayan'ın bakış açısı ise şöyle: "Ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü konusunda ödün vermeyeceğiz. Hükümetin ya da AB'nin politikaları ne olursa olsun, bölücü örgütlere cesaret ya da siyasallaşma umutları verebilecek her türlü girişimin karşısında olacağız."
Bu farkın etkisi var mı bilmiyoruz ama Gürsoy 11 kişilik listesine Diyarbakır Tabip Odası'ndan temsilci alırken, Çağlayan bu tür denge arayışları gözetmedi.
Kısacası Gürsoy "sol" bir listeyle giriyor seçime, Çağlayan ise merkez sağ merkez sol ittifakıyla. Zaten listelerin adları da yeterince ipucu veriyor.
Doktorların seçimini yeni arayışlar içindeki siyasilerin de ilgi ve dikkatle izleyeceklerinden eminiz.