Niyetimiz Finansbank'ın yüzde 46'sının Yunan "Ethniki Bank"a 2.774 milyar dolara satılması, 2005'teki büyüme hızının yüzde 7.6 çıkması gibi moral yükselten gelişmelerin yaşandığı bir dönemde canınızı sıkmak değil.
Bu öyküyü sadece aklınızın bir köşesinde bulunması için anlatıyoruz.
103.125 kilometrekarelik adada 300 bin kişinin yaşadığı İzlanda, dünyanın en zengin ekonomileri arasında sayılıyor. Geçen yıl yüzde 5.9 büyüdü, işsizlik yüzde 2'ye indirildi, bütçesi yüzde 4 fazla verdi, kişi başına milli gelir 34.500 doları geçti.
Bu muhteşem tabloda tek gölge var: Dış ticaret açığı. Ve de onun tetiklediği cari açık. 2005'te bu açık GSMH'nın yüzde 16.5'ine dayandı.
İzlanda bugüne kadar açığı yüksek reel faizin çektiği kısa vadeli yabancı sermayeyle finanse etti. Yani sıcak parayla.
Sistem basitti... 15 yıldır krizde olan Japonya'da faizler dibe vurmuştu. Yatırımcılar Tokyo'dan sıfır maliyetle borçlanıyor, yüzde 10.75 faizle Reykjavik'e yatırıyorlardı.
İzlanda'ya bu şekilde yıllarca para aktı ve ekonomiyi şahlandırdı.
İzlanda bankaları da bu " El parası" ile dışarda yığınla yatırım yaptılar. İngiltere'de Omerfield, Booker cash and carry, Hamleys toy shop, Teather and Greenwood stockbrokers, Whittards tea and coffee gibi şirketleri satın aldılar, Easyjet'e ortak oldular. Danimarka'da FIH, Norveç'te Bnbank gibi bankaların sahibi oldular.
Ama her rüyanın sonu var. İzlanda'yı tatlı uykudan uyandıran, kredi derecelendirme kuruluşu "Fitch" oldu. 22 Şubat'ta bu küçük ülkenin net dış borcunun GSMH'nın yüzde 450'sine tırmandığını, dış açığının sürdürülemeyecek düzeye geldiğini açıkladı ve ekledi: "Mali kriz riski iyice arttı. İzlanda'nın kaderi artık uluslararası finans sisteminin tepkilerine bağlı..." Yani yatırımcıların ağızlarından çıkacak bir çift söze!
Domino etkisi yapar mı?
Her şey güllük-gülistanlık gözükürken, İzlanda birden neden tehlikeli bölge ilan edildi? Çünkü 7 yıllık deflasyon sürecinden çıkan Japonya, faizleri yükseltmeye başladı. ABD Federal Reserve (merkez bankası) ile Avrupa Merkez Bankası da aynı yola saptı. Bu gelişme, İzlanda'daki sıcak paranın maliyetinin artması demekti. Borçlü ülkeler daha yüklü bedel ödeyeceklerdi. Başka alanlarda kemer sıkacaklar, büyüme hızlarını düşüreceklerdi.
Uluslararası finans sisteminden ilk tepki ya da korkutan mesaj ABD'den geldi: Birçok banka İzlanda merkez bankasının borçlanma kağıtlarını, yani tahvil ve bonolarını almayı reddetti.
Gerisi çorap söküğü gibi... İzlanda Kuronu birkaç haftada yüzde 12 değer yitirdi, Reykjavik Borsası yüzde 15 düştü. Ülke resesyon uçurumunun kıyısına geldi. Ha düştü, ha düşecek. Bankaların analizlerine göre, İzlanda parasının değer kaybı yüzde 25'i geçecek, gayrisafi yurtiçi hasıla iki yılda yüzde 10 gerileyecek. "Tokyo'da bir kelebek kanat çırptı, binlerce kilometre ötedeki İzlanda'da kasırga koptu" deniyor.
İşin kötüsü, sorunun sadece İzlanda olmaktan çıkmaya başlaması. Yeni Zelanda da alarm veriyor: Parası yüzde 10 düştü. Macaristan'ın da (Florin'in kaybı yüzde 5'le başladı) topun ağzında olduğunu söyleniyor. Daha sonra "Domino etkisi" ile Güney Afrika, Polonya, Avustralya, Brezilya, İspanya ve Portekiz'in anafora kapılabilecekleri öne sürülüyor.
Liste daha da uzuyor. Ama saymaya dilimiz, yazmaya elimiz varmıyor. Merak eden uluslararası ajansların haberlerine, başta Financial Times olmak üzere Batı basınının yorumlarına baksın...