Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Ecevit'e öyle yaylım ateşi açtık ki! Şimdi pişmanım

BASINA olan ilgim TÜSİAD'tan dolayı arttı. 70'lerde Devir dergisini çıkardım. Yazılar, tenkitler barut gibi... Ecevit iktidara gelmeye aday BİZİM fikrimize göre de sıkı solcu... Öyle bir yaylım ateşi başlatık ki... Şimdi dozunu kaçırdığımızı düşünüyorum.

"Hayatta fırtınalar oluyor. Bazı fırtınalarda moralimi hiç bozmuyorum. Savaş bu. Bazı muharebeler kaybedilecektir. Önemli olan savaşı kazanmaktır." (Selçuk Yaşar)

ŞİMDİ Türk kamuoyunun büyük bir bölümünün bilmediği bir yönünüze gelelim. Siz "İşadamı olmasam, meslek olarak gazeteciliği seçerdim" diyecek kadar basınla ilgilisiniz. Bu sevdanız da basın sektörüne girmenize neden oldu. 1970'lerde Ege Ekspres gazetesi.. Yine o yıllarda Türkiye'nin Akis'ten sonra ilk haftalık haber dergisi olan Devir.. Ve nihayet iki yıl önce Gazete İzmir deneyi.. Herhalde epey para kaybettiniz, değil mi?
Ege Ekspres'ten başlayalım. Ben onu bırakmaya asla niyetli değildim. Ancak yönetici ekibim karşı çıktı. Ben da onların ısrarına dayanamayıp Hürriyet'e, yani Erol Simavi'ye sattım. Onlar, Osman (Aydemir), mosman karşı çıktı. Ondan dolayı çıktık o işten.

* Yoksa kalacaktınız...
Tabii. Takım isteseydi, belki bugün bile Ege Ekspres devam ediyor olacaktı.

ŞİİRLERİNİ HALA OKURUM
* Gelelim o ünlü Devir dergisine... Siz o tarihte Altemur Kılıç'ı İstanbul'dan getirip derginin başına koydunuz. Güngör Mengi'yi transfer ettiniz...
O zamanlar, 1970'lerde ben TÜSİAD kurucusuyum. O zamanlar Ecevit çok genç; iktidara gelmeye aday ama bizim anlayışımıza göre hızlı solcu. TÜSİAD'daki arkadaşlara basının önemini anlattım, bu sektöre girilmesi gerektiğini savundum. Ama onlar ya anlamadı ya da çekindi. Bunun üzerine ben tek başıma kolları sıvadım, Devir dergisini çıkardım. Yazılar, tenkitler barut gibi... İşin ilginci Altemur Kılıç, Robert Kolej'den Ecevit'in sınıf arkadaşı ve yakın dostu. Buna rağmen Ecevit'e öyle bir yaylım ateşi başlattık ki... Şimdi ileri gittiğimizi, dozunu kaçırdığımızı görüyorum. Çünkü Ecevit'in şair bir yönü var. Şimdi bile sık sık okuyorum. Bir tanesini unutamam. Diyor ki "Bir basamak daha yükselmek için ölümü dahi göze almak lazımdır..." Düşünün, Ecevit bu şiiri lise yıllarında yazmış! Kısacası Ecevit'e savaş açtığımız yıllar... TÜSİAD'da Vehbi Bey (Koç), Nejat Bey (Eczacıbaşı), ben, Feyyaz Berker, İzmir'den Raşit Özsaruhan, Melih Özakat... Ama en hızlıları benim ve en çok, en sert tenkitleri ben yapıyorum. Kısacası basınla ilgim TÜSİ- AD'dan dolayı arttı. Yani kamuoyu oluşturmakta ve görüşlerimizi savunmakta çok iyi bir platform olduğunu anladım. Sonra geçtiğimiz yıllarda bir deneme daha yaptırdılar bana. Onun da sorumlusu ESİAD'dır. Yani Ege Sanayici ve İşadamları Derneği... Onun da öncüsü benim. Raşit Bey (Özsaruhan), Şinasi Bey'le (Ertan) birlikte kurduk. Bir müddet sonra derneğin etkinliğini artırmak için medyaya girmemiz gerektiği görüşleri ortaya atılmaya başlandı. Yine kolları sıvadım. Bir gazete, bir televizyon kanalı ve ona bağlı bir radyo için. Herkesten para topladım, hisse verdim. Kurduk. Ama hiç kimse arka çıkmadı. Üstelik ortaklar olarak aramızda anlaşmazlık çıktı. Sebebi de yönetimle ilgili. Ben televizyonun başındaki arkadaşın yönetimini de, icraatlarını da beğenmedim, değiştirilmesini istedim. Kabul ettiremeyince gazeteyi, yani Gazete Ege'yi ben aldım. Ege TV'yi Cem Bakioğlu'na bıraktım. Yürümedi, gazeteyi kapattım. Televizyonu devam ettiriyorlar...

TÜRKİYE, İSTANBUL DEMEK
* Yine Yaşarbank'a ya da eski adıyla Tütünbank'a döneceğim. Bugün Ege kökenli bankaların hiçbiri kalmadı. Çok ilginçtir; Türkiye'de isim değiştiren bankaların hiç birisi de ayakta kalamadı. Hepsi belli grupların eline geçti, adları değiştirildi, sonra ya battı, ya kapandı, ya da TMSF'ye geçti. Siz bu rastlantıları neye bağlıyorsunuz?
Bilmiyorum. Ama İzmirliler olarak bizim başarısızlığımız sadece bankacılıkla sınırlı değil ki... İzmir iş hayatının yapısı bozuldu, her şey kötüye gitti. İzmir'de iş dünyası çok renkli ve çok yetenekli bir mayaya sahipti. Yahudiler, Fransızlar, İtalyanlar, Levantenler, Ermeniler... Ama bunların hepsi de ticaret kökenliydi. O nedenle sanayide başarılı olamadık. Ne fedakarlıklarla kurduğumuz o güzelim tesisleri ya kaptırdık, ya batırdık. Metaş gitti, Çimentaş gitti, İDÇ gitti, Ege Gübre gitti. Son olarak Tuborg gitti. Bankacılık da öyle... Bankacılığın merkezi İstanbul. Orası varken İzmir, Ege merkezli bir bankayı, hele bugünkü rekabet şartlarında bir yerlere götürmeniz mümkün değil. Bizim basında da muvaffak olamamamızın sebebi; İstanbul'la baş etmenin imkansızlığıdır. İstanbul dışında hiçbir yerde medya başarılı olamaz. Biz İzmirliler televizyon sahibi olmak istiyorsak, İstanbul'da kurmamız veya almamız lazımmış. Biraz geç de olsa anladım. Yani basının, gazetelerin, televizyonun yeri İstanbul. Herşeyin yeri İstanbul. Finans yeri, medya yeri, eğitim yeri, siyaset yeri İstanbul. Bence İstanbul'un önünü Turgut Özal açtı. Bütün o reformlar TÜSİAD'da geliştirildi. Turgut Bey, TÜSİAD'da konuşulan projeleri hayata geçirdi. Bunun en yakın tanığı şimdi AKP milletvekili olan Profesör Nevzat Yalçıntaş'dır. Sorun size anlatsın...

ÇOK İYİ DOSTLARIM OLDU
* Sizin Rahmi Koç'la özel bir dostluğunuz var. Beraber balığa çıkıyorsunuz, uzun tekne gezileri yapıyorsunuz. Bize anlatabileceğiniz bir anınız var mı?
Alın, işte biri: Bundan yıllar önce bizim tekneyle Rodos'a gidiyorduk. Kuşadası'ndan güneye yöneldik. Birdenbire makine dairesinden alevler yükselmeye başladı.

* Kaç yılında oluyor bu?
Yirmi yıl var herhalde. Alevleri görünce kaptan telaşlandı, hemen açtı makine dairesini, bastı köpüğü... Alevlerin sebebi neymiş biliyor musunuz? Motor yeniydi. Kaptan diye teknenin başına geçirdiğimiz adam ileri yerine geri vitese koymuş. Meğerse biz ileri giderken geri vitesle yol alıyormuşuz. Yani teknolojiyi doğru adama teslim etmek lazım. Rahmi Koç hemen İstanbul'dan adamını getirtti. Daha sonra tek motorla devam ettik seyahate. İki motor yerine tek motorla. Bugün bile Rahmi Bey'le o macerayı anarken, "Ne deli cesaret varmış o zaman bizde" der, güleriz.

* Rami Bey gibi çok iyi ilişkileriniz olan dostlarınız var mı? Ya da en yakın dost denince aklınıza kim geliyor?
Hayatta iyi dostlarım oldu çok şükür. Mesela Şinasi Ertan. Sonra rahmetli Haşmet Uslu. Onunla çok güzel yıllarımız geçti. Sonra Raşit Özsaruhan iyi bir dostum. Çok sevdiğim, babam gibi sevdiğim biri. Bana kusurlarımı bana yüzüme söyleyebilen tek kişi olarak onu tanıdım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA