Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu'nun AK Partili Başkanı Fehmi Hüsrev Kutlu'nun "Yargıya güvenmedikleri için dokunulmazlığı kaldırmadıklarını" açıklaması ortalığı karıştırdı. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in Milletvekillerinin çoğunda yargıya karşı güvensizlik var" diyerek bu tutumu desteklemesi ve İzmir'deki 9 Eylül Üniversitesi'nin anketini örnek göstermesi, tuzu biberi oldu.
Anayasa ve Adalet Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu da bir ay önce aynı şeyleri söylemişti: "Milletvekillerinin yargının siyasallaşması konusunda kaygıları var. Ben de katılıyorum. Sorun yargıya güvende düğümleniyor." İktidarın bu çıkışlarına doğal ve haklı olarak yargıdan öfkeli cevaplar geliyor, Adalet Bakanı Cemil Çiçek de yatıştırmaya uğraşıyor. Hukukçuların çok sevdikleri ve sık sık tekrarladıkları bir Alman atasözü der ki, "Gerçek, çıplak dolaşmayı sever." O nedenle bazı gerçekleri hatırlatmakta büyük yarar var. Yargıya güvenin azalması sorunu, yeni bir tartışma değil.
Adli yıl açılış törenlerinde ve Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümlerinde 1990'lardan bu yana her yıl ama her yıl yargının en tepesindeki yetkililerce dile getiriliyor. Bu konuyla ilgili panel, sempozyum, konferans ve diğer etkinliklerin de haddi hesabı yok.
Hafızaları tazelemek
Ayrıca çeşitli kuruluşlarca yapılan kamuoyu araştırmalarında da toplumda yargıya karşı bir güven bunalımı doğduğu ortaya çıkıyor. Örnekleri biz değil, bir bilim adamı ve hukukçu versin. İşte 9 Kasım 2001'de Antalya'da düzenlenen "Yargıda reform" panelinde Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz'in konuşmasından bir bölüm: "TÜGİAD'ın 1993'te yayınladığı araştırmada adalete güvenenlerin oranı yüzde 3.3 çıktı. Genç işadamlarının yüzde 90.2'si hukuk ve adalet sistemine güvenmiyor. 9 Eylül Üniversitesi Adalet Yüksek Okulu'nun araştırmalarıyla ilgili raporlara bakalım: 1996 tarihli birinci rapora göre, halkın büyük çoğunluğu kovuşturma makamlarına güvenmiyor. 1997 tarihli 6'ncı rapora göre, halkımızın yüzde 73'ü yargının bağımsız olmadığı ve iyi işlemediği kanısında, bu yüzden yargıya güvenmiyor. 8'inci rapora göre, halkın yüzde 78'i bu sonucu doğruluyor. İstanbul Barosu'nun Aralık 1999'da kendi üyelerine uyguladığı bir anket çalışmasında ise avukatların ancak yüzde 41'inin yargıya güvendiği ortaya çıktı." Ökçesiz'in örnekleri uzayıp gidiyor ama avukatların bile yargıya güvenmediği bir ortamda fazla söze gerek var mı?
Güven ve zenginlik
Ancak bütün bu gerçekler, dokunulmazlık zırhına sığınmanın değil, dokunulmazlığa ihtiyaç bırakmayacak düzenlemenin gerekçesi olmalı. Zira yargıya güven erozyonundan en son yakınması gerekenler siyasetçiler. Özellikle de yasama ve yürütme erklerini ellerinde bulunduranlar. Sadece bugünküler değil, dünküler, önceki günküler de... Hepsi Türkiye'nin en acil sorununun yargı reformu olduğunu bildiği ve kabul ettiği halde, gereğini yapmadı. Ne yasama, yürütme ve kamuya karşı yargının bağımsızlığı sağlanabildi, ne adalet dağıtanların çığlıklarına ses verildi, ne adaletin dağıtıldığı mekanlara el atıldı, ne hukuk eğitiminin verildiği okullarla ilgilenildi... Ve bütün bunlar birleşip yargıya güvensizlik olarak döndü. Oysa siyaset bilimci Francis Fukuyama'ya göre, "Bir toplumun ekonomik refahı, sosyal sermayesine ve bireyler arasındaki güven duygusunun yaygınlığına bağlıdır." Bu saatten sonra yargı veya adalet reformu da yetmez; bir "hukuk devrimi"ne ihtiyacımız var. İktidar üyelerinin kaygıkorku karışımı itiraflarının, bu süreci hızlandıracak kıvılcım olmasını dileyelim...