Köyün delisine kızılmaz. Ne yapsa gülünüp geçilir.
Ama abuk sabuk davranışların sergilendiği yer köy meydanı değil de Meclis ise iş değişir. Çünkü hasbelkader orada bulunmuyordur dengesiz kişi. Türlü hesaplar ve elemelerle bir parti tarafından aday gösterilmiş, pek çok vatandaştan da oy almıştır.
O zaman durup düşünmemiz gerekir: Söz konusu kişi kadar toplum bünyemizde de mi ruhsal bozukluklar var acaba?
Üç gündür bir milletvekilinin yabancı elçilik davetinde yarattığı saygısızlık olayıyla yatıp kalkıyoruz. Koro halinde lanet yağıyor suçluya. Ne güzel! Demek saygıya, zarafete, centilmenliğe o kadar meraklıyız.
İyi de, bu söz konusu kişinin ilk skandalı değil ki. Parlamento içinde ve dışındaki benzeri vukuat sicili gazete köşesine sığmaz. Sonra, Başbakan'ın eşine saygısızlığın da ilk örneği mi bu? Resmî karşılama sırasında elini sıkmamak için sırt dönüldüğünde, kıyafeti nedeniyle davetine burun kıvrıldığında, basında ve ekranlarda amansızca hırpalandığında lanet korosu neredeydi? Tam tersine, o tutumları haklı gösterme tezleri üretilmiyor muydu haldır haldır?
Gerçeği görelim. Toplumumuzda azgınca saygısızlık münferit olay değil, salgın hastalık halinde. Özellikle beyaz kesimde insanlarımız ha bire birbirini yiyor. Televizyon tartışmalarına bakmak yeter. Karşıdakini dinleyen var mı? İki üç cümleden fazlasını söyleyebilmek nadir başarı. Yanıtlar hep bayram haftasını mangal tahtası diye anlama örneği.
Bu halimizin bir adı olduğunu biliyordum, dilimin ucundaydı, hatırlayamıyordum. Dün o biçim tartışmalardan birini ya sabır çekerek izlemeye çalışırken aklıma geliverdi: solipsizm. Türkçesi tekbencilik. Sözlükler "Yalnız ben varım görüşü" diye tanımlıyor.
Evet, illetimizin virüsü bu işte. Hastalar "Ben devletim" diyen Fransa kralı gibi "Ben dünyayım" saplantısına hapsediyor kendilerini. Kafalarında ve gönüllerinde "ben" tamtamından gayrı bir şey yok. Öyle olunca başkalarını dinleme ve anlama kaygısı da yok tabii.
Tekbencilik bağımlısı iseniz herkesin üçüncü cümlesini ağzına tıkabilir, kürsüye çıkan herhangi bir kadına "Sen kimsin ki konuşuyorsun" diye bağırabilir, tek doğrunun sahibi sıfatıyla rahatça darbe planlayabilirsiniz.
İlacı ne hastalığın?
Yok. Ama değişmez sonucu var: Yok saydığı dünyanın gerçeklerine tosladıkça çıkmaza giriyor hasta. Akıllanarak iyileşmezse kendi yok oluyor. Yani çevresi "Yanılıyorsun, ben de varım" diyor ona.
Günümüz Türkiye'sinde bunu yaşamaktayız.