Nâzım'ın ölümünün ellinci yıldönümü beş gün önceydi. Alaettin Bahçekapılı Moskova'daki mezarın başında okunmak üzere ona mektup yazmamı, burada da dostlara duyurmamı istedi.
***
Nâzım Ağabey,
Yıllar çabuk geçti; yaşça senin büyüğün oluverdim. Ama önümü aydınlatan, bocalama anlarında gönlümdeki karanlığı dağıtan kişi anlamında ağabeyimsin hâlâ.
Dostlarımız arasında bile bugün seni rehber saymamı yadırgayacak olanlar vardır. Çoğu kişi gibi onların gözünde sen yanılgı kurbanı bir Donkişotsun. Hoş hayaller kurmuş, güzel şiirler yazmış, inançların uğruna yarı ömrünü mahpus damlarında tüketmişsin. Güvendiğin dağlara kar yağınca hepsinin boşuna çaba olduğu anlaşılmış, yalnızca estetik birer değer niteliğiyle şiirler kalmış ortada.
Mirasını öyle görsem ben de boşluğa yuvarlanmış gibi kahrolurum. Bereket versin gözlerinin de, sözlerinin de anısı çok taze kafamda.
Yüz yüze son konuşmamız Karadeniz açıklarındaydı. Önümüzdeki dönemden beklediklerini tartışıyorduk. "
İnsanlar için ben hiçbir şey yapamadım" demene çok şaşmış, itiraza başlamıştım ki, gözlerin yaşararak sözümü kestin:
"
Hiçbir şey yapamadım Refik, hiçbir şey! Memleketim de, dünya da hep aynı acılar içinde!"
Söylediğin kendine haksızlıktı tabii. Acıların sürüp gittiği doğru olmasına doğru. Ama onların giderilmesi insanların insanlaşmasına bağlı. Senin şiirlerin o gelişmeye paha biçilmez katkılar sağladı.
Sözünü tersyüz edip soralım: İnsanlar senin için ne yaptı? Acı verme gayretiyle ellerinden geleni! "
Dost" çevrelerde bile uğratılmadığın ihanet, hedefi olmadığın iftira kalmadı. Lenin'in ülkesi diye hatırladığın devrim cenneti de Stalin'in cehennemi çıktı. Moskova-Viyana hattında telefonla konuşurken gizlemeye çalıştığın keder ses tonundan belliydi.
Her şeye rağmen küsmedin, buruklaşmadın, genel gidişe ilişkin iyimserliğini korudun. Haklı çıktın o konuda.
Ülken eski Türkiye değil. Ayrılmak zorunda kaldığında lanetlendin. Vatandaşlıktan bile çıkardılar. Bugün ise el üstündesin.
Ancak, dediğim gibi, acılar sürüyor. Şunu yazarken televizyonumun haber kanalı açık. Ekran canavarlık işportası sanki. Dünyanın her yerinde patlamalar, cinayetler, katliamlar... Ölüler, ölüler, ölüler... Hele çocuk ölüleri...
Kendi ömrümde insanı buruklaştıracak çok şey gördüm, yaşadım. Ne zaman umutsuzluğa gömülecek gibi olsam Nâzım örneğini hatırlıyorum. Son yıllarını türüme küs geçirmekten o sayede kurtulmaktayım.
Minnettarım sana.