Önceki yıl dört ünlü hanımın TV programında sormuştum:
"Bilin bakalım, bir kadının en çekici yeri neresidir?"
Hemen karşılık verememiş, biraz kaygılı bakışlarla lafın gerisini beklemiş, "Gözleridir" dediğimde rahatlayarak gülümsemişlerdi. Daha kaba bir anatomik yanıttan çekinmiş oldukları belliydi.
Göz "nezih" sayılan, insanın ruhuyla en bağlantılı görülen bir uzuv. Fazlaca fiziksel özelliklerle uğraşmak hoşa gitmiyor, ilkel yaklaşım oluyor.
Öyleyse -Genelkurmay dahilbeyaz kesimimiz niçin Atatürk'ün sesini ya da boyunu bosunu kafaya takar? Opera aryaları mı söylüyor, basketbol mu oynuyordu?
Ben onun resmini değil de kendini görmüş, sesini kayıttan değil de ağzından duymuş olan tarih kalıntısı dinozorlardan biriyim. Yalova Termal Otelinin bahçesinde birkaç, Galata rıhtımında bir kere göz göze de geldim "Gazi" ile. Küçüktüm ama anılar çok net. Hiç efsane etkisinde kalmayarak söylüyorum: Bakışı gerçekten çarpıcıydı.
O özelliğinin yanına inandırıcı konuşma yeteneğini de koyun. Ömrü boyunca "göz artı söz" kozuyla insanları nasıl yanına çekebilmiş olduğunu anlıyorum.
Konuya bambaşka bir açıdan da yaklaşalım.
Bakarsınız, adamın biri ne yakışıklıdır, ne zengin, ne de ünlü. Ama kadın ilişkilerinde öyle kozların hepsine sahip erkeklerden daha başarılıdır.
(O alanda başarıdan kastım sayısal "tavlama" skoru değil, iltifatına mazhar olunan kadınların kalitesi. Makbul ve keyifli dağcılık ölçüsünün her tepeye tırmanma anlamına gelmeyip Everest'lerin fethi olması gibi.)
Nedir o adamdaki şeytan tüyünün sırrı?
Sözdür.
Hayır, ondan da kastım art niyetli "kompliman" ustalığı değil. Zeki ve kişilikli kadın boş pohpoh sırnaşıklığını anında fark eder. Mutlu sonuçlara ulaşan adam gerçekten beğendiği insana dürüstçe yaklaşmış, gözlerinin içine bakarak hayranlığını içtenlikle belirtmiş, yaklaşmasının tavlama denemesi olmadığına onu inandırmıştır.
Kadın-erkek ilişkilerinin ötesinde, kişiler arasındaki bütün bağlantılarda geçerlidir: En sağlıklı sonuçlara numara yapmadan varılır.
Neden söylüyorum bunları?
Toplumumuzda "gerçeklik" eksikliğinden tedirginim de ondan. Politikada, medyada, sanatta, her alanda "poz" enflasyonu var. Kimi zaman başı sonu belirsiz bir maskeli balo ortamında yaşamakta olduğum duygusuna kapılıyorum.
"Rotası olan" insanımız az. İnsancıl kişi taklidi yapan, kendi bugününden ötesini düşünemeyenlerimiz çok.
Ama karamsar değilim. Çünkü şunu da biliyorum:
Sonunda gerçek insanseverler rotasızları yener. Yine yenecek. Göz göre göre.