Komediyi bilirsiniz:
"Baba, hırsız yakaladım!"
"Aferin oğlum. Getir buraya."
"Gelmiyor." "Bırak öyleyse. Sen gel."
"Bırakmıyor."
Eski sömürgelerinde eşkıya bastırmaya giden Batılı devletler o gülünçlüğe düşmekte. Vietnam'dan Afganistan'a, Somali'den Mali'ye kadar pek çok yerde üstün silahlarla ayak bastıkları toprak tuzağa dönüşünce oralardan paçalarını nasıl kurtaracaklarını bilemiyorlar. Çünkü saldırdıkları güçler dağa, ormana, çöle kaçıyor ya da sakal kesip ahalinin içine karışıyor, yabancılar çekilir çekilmez geri gelip el koyuyorlar ülkeye.
"Anti-emperyalist edebiyat" yapıyorum sanmayın. O güçlerden de yana değilim. Çoğu gerçekten eşkıya.
İslam mücahidi kisvesiyle Cezayir'de doğalgaz baskını düzenleyen, kuzey Mali'de direnenlerin büyük bölümü kaçakçı ve haydut. Önceleri başlıca gelir kaynakları sigara karaborsacılığıydı. En ünlü liderleri Belmuhtar'ın öteki adı Bay Marlboro idi o yüzden. Sonra uyuşturucu tüccarı oldular. Daha sonra turistleri kaçırıp milyonlarca dolarlık fidyeler kazanmaya başladılar. Kavgaları cihat değil, çıkar dalaşı.
Peki, o biçim maskeli direnişçilerle boğuşan Batılı güçlerin derdi ne? Ne aradılar, ne arıyorlar oralarda? Demokrasi mi? Sömürgecilik bir çeşit haydutluk olduğuna göre, kendileri de eşkıyadır. Hem çok daha büyük boyutta.
Genel tablo tam "it dişi, domuz derisi" meselimize uygun yani.
Türkiye ne mücahit maskeli haydut, ne demokrat maskeli sömürgeci oldu. Kavga mahallerinde güçlü durumdayız. Kozumuzu iyi kullanmaya bakalım.