Eylül en güzel aydır. Bizim coğrafyamızda mevsimler değiştikçe insanı dondurmakla kavurmak arasında gidip gelen doğa otuz gün boyunca sakinleşir, gülümser. Gelin görün ki aynı zaman diliminde huzurun içine gerginlik limonu sıkan bir yapay telaşımız vardır: "Eğitim" başlar.
Birkaç gündür 15 yaşındaki oğlumun ağzını bıçak açmıyor. Onun gittiği yatılı lise zaten ders yılını başka okullardan bir hafta önce başlatır. Hiç değilse ayın ilk dokuz gününde hoş bir şeyler yapmayı planlamıştık. Duyuru geldi: Söz konusu erken açılış da bir hafta öne alınmış. Pazar akşamı oğlanı yıllık bavuluyla uzaklara götürüp yatakhaneye teslim edecek, eve hüzünlü bir dönüş yapacağım.
Türkiye genelinde görüntü daha vahim. Tayin mağduru öğretmenler ağlamaklı. Okula başlama çağı arapsaçı. YÖK mök konuları kördüğüm.
Dünya genelinde? Batı'da düzey sürekli düşmekte. Asya'da yükseliyor ama aşırı sıkılaşan öğrenim disiplini yüzünden çocukların ve gençlerin zombileşmesi pahasına.
Üst kademe eğitimi sorunlarının içinden çıkamayan Sri Lanka'da bu hafta ne oldu, biliyor musunuz? Hükümet bütün üniversiteleri kapattı. Birkaç günlüğüne değil, belirsiz süreyle.
Hani vaktiyle bizim bir eğitim bakanımız "Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederim" demişti ya. Adamlar o sözü kuvveden fiile çıkarmış.
Bereket versin temelde umut verici bir gelişme de var. Hızlanan teknoloji ve genişleyen interaktif net kültürü sayesinde okulsuz eğitim düşüncesi fantezi olmaktan çıkıp somut uygulamalara dönüşmekte.
Öğrencilerin sınıflarda toplanıp bilgisi ve yeteneği belirsiz öğretmenlerden standart ders almasına son veriliyor. Her biri kendi evinde, bilgisayarının başında, kişisel özelliklerine göre dizayn edilmiş "ısmarlama" eğitimi dünya çapındaki uzmanlardan alacak.
Ben göremem ama belki çocuklar veli sıfatıyla, torunlar da öğrenci sıfatıyla rahat eder, üzüntüsüz yetişir ve yetiştirirler.