Kafasının işleyişini akılcı çizgiye oturtamayanların en sık başına gelen hüsrandır "hayal kırıklığına uğramak".
Umduğu maaş zammını alamayan adam kendi önemini, katkısının değerini, kurumun ödeme gücünü abartmış olabileceğini düşünmez, "Hesabımda çuvalladım" diyeceğine hayal kırıklığına uğramaktan yakınır. Şunu söylemek gerekir ona:
"Demek ki hayal kuruyormuşsun. Öyle yapacağına gerçekçi davranmaya baksana!"
Bunu düşündüren ahmakça yasanın avukatı Fransız haspanın sızıldanması oldu. Yıkılmış büyük hayali.
Yani bir seçmen kesiminin "dudaklara fermuar takalım" yollu kaprisine uygun tasarı yumurtlayacaksın, partinin lideri "Seçim öncesinde saçma da bulsanız destekleyin, hiç değilse karşı çıkmayın" buyuracak, gülünç derecede düşük katılımlı oturumda parmaklar kalkacak, o sayede seçim kazanılacak, sen de Sarkozy'nin gözüne girip bakan olacaksın. Ne kolay! Harika hesap...
Ama Dışişleri'mizin başarılı çabasıyla o parlamentonun içinden itiraz geldi diye şimdi biz de hayal kurmayalım. İnsanlar tek uyarıyla akıllanmazlar. Ne Sarkozy keçilikten vazgeçer, ne Fransa ile ilişkimiz normalleşir kolayca.
Serinkanlı, gerçekçi, zekice satranca devam!
***
Özel saygıya layık gördüğümüz uğraşların simgelerine de o ağırlıkta değer veririz. Hekimin önlüğünün, generalin üniformasının, yargıcın cüppesinin ayrı yerleri vardır gözümüzde. Ama hekim işkenceciye alet olur, general tankını halkının üstüne yürütür, yargıç hukuku çiğnerse saygımız zedelenir.
Açık söyleyeyim. Ülkemizde çoğu hukukçunun zor şartlarda uğraşlarının hakkını dürüstçe verdiğini biliyorum ama ters yönde de öyle çok örnekle karşılaştık ve karşılaşmaktayız ki, cüppeye verdiğim değer hayli erozyona uğradı. Hale bakın. Otuz yıl önce kapsamı ve kıstası belirsiz suçlamalarla 700 küsur insanımızın yargılanmalarına başlanmış. Kiminin idamı, kiminin ömür boyu hapsi istenmiş. Gelişmeler davanın bütününü havada bırakmış. Sanıkların saçı sakalı ağarmış. Aklanmayı beklerlerken karar çıkıyor sonunda: zaman aşımı!
Evet, benim adaletimize saygım da inanç aşımıyla yıpranmakta.
***
Yukarıda maaş lafı edince aklıma geldi. Her ay vıcık cıcık ballı paraları cebe atarken yoksulların acısına ortak şövalye geçinen meslektaşlara takılmıştım ya birkaç gün önce. Bir okur "
Ne yani, şövalyeler çok para kazanmasınlar mı?" diye itiraz etti.
Allah bereket versin, herkes kazansın kazanabildiğini. Ama üretilen toplum yararı ile ele geçen kazanç arasında ölçüsüzlük varsa işin içine "
izahı gerekli" başka hizmetler karışmış demektir. O biçim cep dolduranlar yoksul savunuculuğu taslamasınlar lütfen. Köroğlu tavrı takınanlara para dolapları yakışmıyor.
İngiltere Kraliçesi karışık hünerler gösteren bir bankacıya vermiş olduğu şövalye unvanını geri aldı. Kamuoyumuz onun kadar özenli davranamaz mı?