Oscar Wilde'ın şaşırtıcı özdeyişleri önce çaprazlıklarıyla hoşa gider; sonra "Canım, şaşırtmak için söylenmiş ama gerçeğe pek uymuyor" dersiniz. Aradan zaman geçip de yaşadıklarınız ve gördüklerinize uygunluğunu fark ettikçe görürsünüz ki hınzır herifin yumurtladığı laf on ikiden vurmuş gerçeği.
İşte örnek:
"Hayatta iki trajedi vardır. Biri istediğini elde edememektir, öteki de etmek."
Önce gülümsüyor, sonra düşünüyorsunuz: "Ne demek şimdi bu? Murada ermek niçin trajedi olsun?"
Ama ben ömrüm boyunca o sözü doğrulayan çok şeye tanık oldum.
Zengin bir ailenin şımarık oğlu yirmi yaşına gelmeden allem etti, kalem etti, yarış otomobiline benzer canavar gibi bir araba aldırdı kendine. Caddelerde alçaktan uçma keyfi kısa sürdü. Bir yayayı ezip öldürünce hayatı karardı.
Her güç odağına sokulup herkesten yana görünerek avanta ve alkış toparlamaya çalışan bir kaypaklık şampiyonunun en büyük derdi bir yerden bir ödül koparmaktı. Kulis manevralarıyla emeline ulaştı. Ama meraklananların incelemesi dolapları açığa çıkarınca rezil oldu.
Bir değil, pek çok arkadaşım "hayatımın kadını" dedikleri hurilerin peşine düştüler; hayli uğraşıp erdiler vuslata. Ve buldular belalarını. Gözlerine peri görünmüş kişinin gerçekte salak ya da domuzun teki olduğu anlaşıldı. Beylerin uzun yılları kendi başlarına sardıkları dertten kurtulmaya çalışmakla geçti.
***
Anasının gözü Wilde'ın karşıtı diyebileceğimiz, saflık savunucusu Amerikan yazarı Thoreau ülkesindeki çok kazanma, çok üste çıkma,
"çok iyi yaşama" yarışını kınar, insanların o hırslardan arınmasını isterdi. İki sözcükle özetlemişti felsefesini:
"Simplify, simplify." (
"Basitleştir, basitleştir.") Uygulaması güç, belki olanaksızdır ama, kötü öneri değildir.
Farkındasınız herhalde: dünyada keyiften çok acı var. Yetersizlik, yokluk, aksilik, kayıp, yenilgi, ayrılık, hastalık, ölüm... Saymakla bitmez. Değişik ölçüde herkesin başına gelmesi kaçınılmaz olan bu dertlere insanlar akılsızca ihtirasları yüzünden yapay bir sorun ekliyorlar:
Doyumsuzluk.
Ne kadar çok şey istiyor ve ne denli çok şeyden yoksun kalıyorsanız o derecede mutsuz oluyorsunuz.
Thoreau düşüncesinin kaynağındaki Budist yaklaşımı
"arzuların azaltılması" formülünde bulmuştu çözümü.
Bugün, yani şu 11 Nisan 2011 Pazartesi günü, Türkiye'de altının çizilmesinde yarar var.
***
Sizin de bolca derdiniz olabilir, ama bir şeyi hesaba katıp halinize şükretmelisiniz:
Siyasetçi değilsiniz.
Siz şu anda rahat rahat gazete okurken binlerce akıllı, eğitimli, yaşını başını almış insanımız ya feci bir gerginlik ya da korkunç bir hayal kırıklığı içindeler. Çünkü
"Aday adayı oldum ama aday yapılacak mıyım?" azabı çekmekteler.
Daha kötü ihtimalle,
"Yapılmadın" haberinin esintisi gelmiş.
Acı günlerinde üzüntülerini hafife almak aklımdan geçmez. Ciddiyetle söylüyorum:
"Her işte bir hayır vardır" kavlimizi hatırlasınlar, murada ermemenin kendileri için daha iyi bir sonuç olabileceğini düşünsünler.
Neden mi? O murada eren, yani aday yapılan pek çok dostumun başından geçenleri yakından izledim.
Listelerde iyi sıraya yerleştirilmeyenler milletvekili seçilmedi. Seçilenler bitmez tükenmez seçmen istekleriyle, rakip saldırılarıyla, medya dedikodularıyla uğraştılar.
Çoğunun yüreğine bakanlık hevesi düştü. Gerçekleşmeyince kahroldular.
Birkaçı o murada da erdi ama sonunda koltuk gidince daha beter kahroldular.
Yani bir keşmekeş ki, külfeti keyfinden kat kat fazla.
Keçiboynuzu!
İnanın, siyasetzedeler. Kemirilmese de olur. Afiyetle yiyebileceğiniz çok daha lezzetli şeyler var bu dünyada.