Kadında en çok hangi özelliği aradığı sıkça sorulur erkeklere. "Zekâ ve kişilik" derseniz pek inanılmaz; usturuplu yanıt olsun diye söylediniz sanılır.
Oysa -tabii magandalardan söz etmiyorsakdoğrudur. Kadının en çekici yeri gözleridir. Orada zekâ ve içtenlik görülürse davet harika olur.
Sinema yıldızlarına vurulma huyum yoktu ama Katharine Hepburn'e hayrandım. Gençler filmine rastlamamışlar, hakkında yazılanları okumamışlarsa bilmezler. Müthiş bir kadındı.
Güzel sayılmazdı. Hırçındı üstelik. Kimseyi takmaz, ağzına geleni söylerdi. En hoş özelliği davranışlarında ve sözlerinde sahteliğin zerresi bulunmamasıydı.
Sahnede ve perdede fırtına estiren kişiliğiyle gencecik yaşta parladı, Oscar kazandı. Hollywood haşeratının kıskançlığına dil çıkarınca büsbütün tepki çekti.
Dönemin en ilginç erkek oyuncusu Spencer Tracy'ye âşık oldu. Uzun yıllar sürdü birliktelikleri. Adam evliydi, koyu Katolik'ti, karısından ayrılamıyordu. O durumla alay edilmesine de aldırmadı Katharine. İşine baktı, üç Oscar daha kazanarak "sinema tarihinin en güçlü aktrisi" ilan edildi.
Spencer hastalanınca beş yıl boyunca oyunculuğu askıya alıp bütün vaktini onun bakımına verdi. Sevgilisi ölünce bunalıma girdi, ama yıkılmadı. Ülkede başlayan komünist avı yıllarında düzen düşmanı diye korkunç saldırılara uğradı. Dost geçinen arkadaşları çevresinden kaçıştılar. Çoğu düşman da kesildi. İftiralar atmak için kitap yazanlar bile oldu. O yılmadı. Yalnızlığa göğüs gererek ihtiyarladı.
Ölümüne yakın başının ve ellerinin durmadan titremesine yol açan bir hastalığa yakalandı. Zekâsı etkilenmemişti. Ancak, pes etmese de yorulmuş gibiydi. O günlerde münasebetsiz bir televizyon muhabiri tarafından sıkıştırılmasını izlemiştim. Delikanlı düşmanca yazılmış bir eleştiriden söz ediyor, tepkisini soruyordu ısrarla.
Katharine'in ona acımış gibi uzun uzun bakışını, sonra gülümseyerek fısıldayışını unutamam:
"Rica ederim, artık yalnız güzel şeyler duymak istiyorum."