Otobüste oturan bir yolcunun yanından geçerken ayağına basarsanız özür dilersiniz. O da "Ziyanı yok" anlamında gülümseyebilir. Belki konuşmaya başlarsınız. Arkadaş bile olabilirsiniz sohbet iyi giderse.
Bir de başka türlüsünü düşünün. Özür dilemiyorsunuz. O çıkışıyor "Önüne baksana" diye. Siz tersleniyorsunuz:
"Bakmazsam ne olur?"
Adam ayağa kalkıyor ki, çam yarması. Yutkunup "Pardon" diyorsunuz.
Ne kadar makbul özür dileme sayılır o "Pardon"?
***
Bir ölçü daha var.
Hamlet tragedyasındaki Kral kardeşini öldürmüş, onun eşiyle evlenmiştir. Günahlarının bağışlanması için dua etmeye çalışırken vazgeçer.
"Olmuyor," der.
"Duamın kabulü için ganimeti bırakmam gerekir. Ama ben tahtta oturuyorum; yengem de koynumda."
Pişmanlığın geçerli sayılması için kabahatin sürdürülmemesi gerekir. Ayağınızı otobüsteki yolcunun ayağının üstünden çekmeden özür dilerseniz herkesi güldürürsünüz.
İsrail bizim özür talebimizi bir iki laf gevelemeyle geçiştirmeye çalıştı, ancak edepsizliğin ciddi sonuçları olacağını görünce
"Pardon" dedi.
Ayrıca, Gazze'yi ezmeyi sürdürüyor.
***
Peki, elçimize edepsizlik niçin yapılmış? Neyin intikamıymış o?
Makul geçinen, özür dilenmesini uygun gören İsrailliler bile bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlar:
"Sizin başbakanınız bize hakaret etti."
Davos'ta
"İnsan öldürmeyi iyi biliyorsunuz" dendi ya. Oymuş mesele.
Tamam, düşünelim.
"Hakaret" nedir?
Hayvanat bahçesindeki bekçiye ayı derseniz adam bozulur, hır çıkar.
Ayı kafesinin önünde durup
"Ayı!" diye bağırırsanız oranın yönetimi sizi dava edemez. Gerçeğin dile getirilmesi sözlü tecavüz değildir.
İsrail'e
"İnsan öldürüyor" demek niçin hakaret oluyor? Yalan mı?
***
Bize verilen bir başka yanıt daha beter
"mugalata". Akıl karıştırmak için denenen yutturmaca yani.
"Vaaz verecek son ülke" imişiz.
"Gazze'de yaptıklarımızla uğraşmayın da kendi yaptığınız Ermeni soykırımına bakın" anlamında.
İmalar ve laf dokundurmalara gerek yok. Her şey açıkça tartışılmalı.
Bir suçun başka bir suçu mazur kılmak için emsal gösterilemeyeceği ilkesini bir yana bırakalım. Geçen yüzyıl başlarında yaşananların soykırım mı, etki-tepki çalkantıları mı olduğu konusuna da girmeyelim burada. Şunu soralım:
İnsanların
"kendi yaptıkları" nedir? Toplumların sorumlulukları da hangi zaman diliminde aranır? Kendi ömürlerinde mi, tarihte mi?
"Tarihte" derseniz, İsa'nın Yahudiler tarafından çarmıha gerilmesinin hesabını soran yeniçeri ağasının durumuna düşmez misiniz?
Benim okul ağabeyim Los Angeles başkonsolosumuz ve gencecik yardımcısı, kendileriyle gülüşerek konuşmamızdan saatler sonra gözü dönük bir Ermeni tarafından takkadak vurularak öldürüldü. Ona bakarım.
İsrail Gazzeli çocukları bombaladı ve bombalıyor. Ona bakarım.
Irak'ı silindir gibi ezen Amerika'nın koluna girip bölgeye nükleer dilini çıkardı ve çıkarıyor. Ona bakarım.
Bu zorbalıkları kınarım açıkça. İnsanlığa harika uygarlık ürünleri armağan etmiş bir kavme yakışmadığını söylerim. Vaazını da veririm.
***
Ha, İsrail
"Kürtlerle sorununuzu çözmeye çalışın" demek istediyse, onda haklı.
Çalışıyoruz.