Bir hafta önce yazdığım yazıda 'Bu acıya yürek verin' demiş,
Evrim Erdoğan'ın kalbimizi dağlayan feryadına dikkat çekmek istemiştim...
Evrim, Yunanlıların düşürdüğü Usta pilot Nail Erdoğan'ın kızıydı.
Babasının naaşı da 16 yıldır Ege'nin serin sularında yatıyordu.
Babasının oradan çıkarılmasını istiyordu Evrim... Kahraman pilotumuzun 7 yaşında yetim bıraktığı kızının bu çok haklı isteğine seyirci kalamazdık.
Kimse de kalmamalıydı.
Nitekim Cumhurbaşkanımız bu acıtan sesi duydu. İlgili yerlere hemen talimatını verdi.
***
Evrim'in feryadını duyan
Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül'ün,
1996 yılında Sakız Adası açıklarında,
Yunan savaş uçağı tarafından düşürülen,
Türk F-16'sının şehit pilotu Yüzbaşı Nail Erdoğan'ın naaşının çıkarılması için Genelkurmay Bakanlığı'na talimat verdiği haberi,
Başta şehidin ailesini, bunun için uğraşan kızını sevince boğdu.
Evrim, "Sevinçten havalara uçabilirim" diyerek duygularını dile getirdi.
***
Bana da bir e-posta göndermişti.
Çok teşekkür ediyordu yazdıklarıma.
Ben görevimi yapmıştım oysa teşekküre gerek yoktu ki.
Evrim'in hüzün dolu satırlarını okurken gözlerim ıslandı.
"Bilseydim çok önceden yazardım" dedim içimden.
***
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölümü son sınıf öğrencisi Evrim, gönderdiği mektubunda;
"Ne söylenebilir başka bilemiyorum.
Siz zaten benim sesim olup, hissettiklerimi değerli okuyucularınızla paylaşmışsınız. Büyük bir hevesle okudum ve beni anlayan duyarlı insanların hâlâ var olduğunu bilmek huzur verdi bana" dedi.
Duygu yüklü satırlar,
Heyecan dolu güzel ifadeler...
***
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
Ve
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
16 yıldır Ege'nin 400 metre derinliğinde sessizce yatan
Kahraman pilotun naaşının çıkarılması için gerekli hassasiyeti göstereceklerinden emindim.
Nitekim öyle de oldu.
***
Yüzbaşı Nail Erdoğan,
Çok usta bir pilotumuzdu.
Geleceğin
Hava Kuvvetleri Komutanı diyorlardı onun için.
F-16 pilotu, F-5 hocası olmuştu.
Rütbeli subaylara bile F-16 kullanmayı o öğretmişti.
Madalyalı pilotlarımızdandı yani.
Ruhu şad olsun.
***
"Babamı da çıkarın..."
"Mezarını bileyim, gidip Fatiha okuyayım..."
"Artık babama kavuşmak istiyorum" diyen Evrim inşallah babasının mezarına da kavuşacak.
"Babamın bir mezarı bile yok" demeyecek bundan böyle.
***
Ana baba acısı bir başkadır.
Yürekleri dağlar.
Bu acıların ikisini de bilirim.
Ölüm hak.
Elbet bir gün hepimiz öleceğiz.
Dünyanın kanunu bu...
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya bize mi kalacak?
***
Ancak, Mezar da çok önemli...
Kaybettiğimiz yakınlarımızın,
Yattığı yeri bilmemiz bir başka rahatlık verir bize...
Mezarın başına gidip Fatiha okumak ise ayrı bir huzur...
Mezarı olmayanların yakınlarını düşünsenize...
Ne zor bir durumdur değil mi?
***
Önceki yazımda belirtmiştim.
"Mezarı" görür, teselli bulursunuz...
Sel sonrası,
Oğlunun,
Kızının,
Ya da anne ve babasının,
Cansız bedenini deniz kenarında arayan
Nicelerini gördüm...
Ağlamaktan gözleri şişmiş,
Denize yalvararak,
"Ne olur ver oğlumu" diyen ne analar tanıdım ben...
Bu yüzden "
Bir mezar" deyip geçmemeli.
Mezarlar, kaybettiklerimizin manen yaşadıkları yerlerdir.