Aslanlar sürüye her saldırdıklarında inekler bir araya gelerek baskını savuştururmuş.
Bakmışlar ki olacağı yok; farklı bir yol denemişler.
Elde beyaz bayrakla sürüye yaklaşıp "Özür dileriz" demiş aslanlar, "Size çok saldırdık ama asıl sorun içinizdeki o 'Sarı Öküz'. O sizden farklı. Verin onu bize, biz de size saldırmayalım..."
İnekler, bir daha saldırı olmayacak umuduyla vermişler Sarı Öküz'ü.
Aradan zaman geçmiş, bu kez 'Uzun Kuyruk' için 'ricada' bulunmuş aslan sürüsü.
İnekler, "N'olacak, bir kişi daha!" deyip Uzun Kuyruk'u da vermişler ama isteklerin arkası kesilmemiş.
Başka ineklere de gelmiş sıra. Derken...
Sarı Öküz'ün öyküsü böyle...
Bir de Nazi Almanya'sında faşizm dehşeti yaşayan meşhur papaz Martin Niemöller'in tarihe geçen sözleri var:
"Önce sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü sosyalist değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sendikacıları da götürdüler ve derken sıra bana geldi, beni götürdüklerinde baktım ki herkesi götürmüşler, ses çıkaracak kimse kalmamıştı etrafımda...
Sarı Öküz'ün öyküsüyle başlamamın nedeni, Çukurova Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mahmut Oğuz'un gönderdiği bir elektronik posta...
Prof. Oğuz, vaktiyle birlikte hareket ettiği hocasını yere göğe sığdıramamış. '
Çakma yandaşlık yapmadı, babacan olmayı beceremedi, Anıtkabir'de yürüyüşe de katılan, mütedeyyin bürokratlarla da tanışan, siyasi pozisyon tutmayan, mütevazı, yedirme alışkanlığı olmayan, şatafatlı kıyafetler, kabuller ya da ağırlamalar yapmayan, inşaatları erkenden denetlemeye giden, ustaların küçük hatalarını bile fark eden, detaylarla bile ilgilenen, göze görünmeyen birçok işi bitiren...
Vay anam vay!
Arada eleştiriler (!...) yok değil hani...
Asosyal, iletişimi zayıf, demokratik yönetim sergileyememek filan..
Mahmut Oğuz, hocalara da gönderdiği e-postasında "Bazı uygulamalarda subjektif ve hatalı davranmış olabilir. Yasadışı işlemleri varsa, tabii ki hesap vermelidir" demiş ve sormuş:
-Bu rektör hiç mi iyi bir iş yapmadı?
Bu konuda ses vermezseniz 'sarı öküzü vermiş olursunuz...
Ve yazısını ağır ve düşündürücü bir yorumla bitirmiş:
"Bundan sonraki rektörlerin de ipini bir muhabirin insafına vermiş olursunuz..."
İşte burada dur bakalım Mahmut Oğuz!
Muhabir kim?
Ufuk Tekin,
İnsafı ne?
Bilgi, belge,
Ayyuka çıkan iddia, gözaltı, soruşturma, belki dava...
Araştırdık seni.
Eskiden arkadaşmışsınız bizim Ufuk'la.
Birlikte yemekler yer, Tuluyhan Uğurlu dinler, balkonlarda ölüm ve tıp ilişkisini tartışır, lojmanda muhabbet sofraları kurarmışsınız.
Ama ne zaman ki röntgen malzemesi alımında görevi kötüye kullanmaktan hakkınızda soruşturma açılmış, bizim Ufuk uzaklaşmış sizden...
Önce üniversitedeki komisyon suçlu bulmuş sizi,
Sonra YÖK kesmiş cezanızı.
Mahkemede itiraz etmişsin ama Adana 1. İdare Mahkemesi "Anabilim dalı başkanlığının üzerinden alınmanı" uygun bulmuş.
Yetmemiş ve Danıştay, "Yargılanmanı" istemiş.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi, "Görevi kötüye kullanmak, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılıktan" yargılamış ve 17 Haziran 2008'de basmış cezayı.
Sonra Yargıtay, "röntgen malzemelerini teslim alınmış gibi göstermekten" yargılandığın o davayı, suçun işlendiği tarihten tam 12 yıl sonra sonuçlandırabildiği için zaman aşımından düşürmüş.
Yani 'yırtmışsın' arkadaş.
Tıpkı, meşhur Yoğun Bakım İhalesindeki usulsüzlük iddialarıyla ilgili davada olduğu gibi...
Orada da zaman aşımından düşmüştü davan. Bak Mahmut Oğuz, Alper Akınoğlu'na arka çıkmanı anlarım.
Sarı Öküz benzetmen de hiç fena değil ama öyküye bu gerçek uymuyor.
Öküz hakikaten "sarı"
Peki sen?
Bozacının şahidi şıracı mı yoksa 'Uzun Kuyruk' musun?
Bak Mahmut Oğuz, Ufuk Tekin'in ipini ya da insafını sorgulayıp aklın sıra "b...k" atmaya kalkışacağına, soruşturmayı bekle, yargıya saygı duy, biraz sus ve şu Rus atasözünü iyi ezberle:
"Camdan evi olanlar komşusuna taş atmazlar"