Oluyor insan... Onsuz, bunsuz, şunsuz... bazen şuursuz.
Aylık kadın dergilerinin editörleri sürekli cep telefonumun mesaj kutusuna ya da e-mail adresime sorular yollarlar.
Anketleri, bir konu- iki- üç soru tarzı ünlü köşelerini severler.
Ben de çoğu zaman "Hayır" demem, cevaplarım. Hem bunda hayırlık ne var, en fazla beş on dakikamı alıyor.
Geçen gün "Hayatınızda onsuz olamam dediğiniz kişi kim?" diye bir soru düştü mesajlarımın arasına.
Hâlâ düşünüyorum desem, üstelik hayatımda çok sevdiğim birçok insan varken.
Ve fakat son aylarda gerçekçilik bırakmıyor yakamı. Bir zamanlar nasıl da hayalperesttim ben... Ve de sen.
Mesela annem, ablam, babam... hiç onlarsız olmadım ki ben. Mesela dostlarım... onlarsız hiçbir şeyden tat alamadım ki ben.
Mesela sevgili... sevgililer. Âşıkken başka hiçbir şeyi göremedim, onsuz nefes alamayacağıma inandım ki ben.
Ajda şarkısı gibi hepimizin hayatı, kimler geldi kimler geçti. Dostlar çekti gitti, aşklar tükendi, arkadaşlar elini eteğini çekiverdi. Bitmez sandığımız ne varsa bitti.
Ve yine de olduk biz değil mi? Devam ettik.
Soruyu soran dergi editörü böyle sıkıcı ve moral bozucu bir cevap istemiyordu tabii.
"Onsuz olamam dediğiniz kişi kim?"
"Annem", "Sevgilim", "En yakın arkadaşım bilmemkim."
Ama olunuyor işte. Her yokluğa alışıyor. İnsan nefes aldığı sürece 'olmak' zorunda çünkü.
Garip, kalp kırıcı ama gerçek.