Kasetler, hasetler, resetler kol geziyor. İkilere, üçlere, dörtlere bölündük. O kadar parça parçayız ki akıllardan en çok geçen şeyin tarifi eşittir kötülük.
Mesela benim kimseye tahammülüm yok. Çekemiyorum yani. Asık surat çekemiyorum.
Kapris çekemiyorum. Dedikodu çekemiyorum.
Kırılanı, bozulanı tamir edesim yok.
Tahammül edesim hiç yok. Öyle bir gücüm yok.
Besbelli sizin de yok, kimsenin yok. Yaşananları tek cümleyle tarif etmenin imkânı yok.
Kasetler, hasetler, resetler dört bir yanımızı çimdikliyor.
Huzursuzluğun doruklarındayız. Karşımıza kim çıksa ilk aklımıza gelen soru; "Acaba bu nereli, kimden, nerden, hangi mezhepten?" gibi sorular. Eskiden 'ayıp' saydığımız sorular...
Bizden mi, onlardan mı?
Maket bıçakları havada uçuşuyor sanki. Çek çizgiyi ayır. Oradan ayır, buradan ayır, ortadan ayır, tut ucunu köşeden ayır.
Yeter ki ayır.
Yaptın bir hayır, e onu da tut bacağından ayır.
Kasetler, hasetler, resetler...
Dört gözle seks kasetleri bekleniyor mesela. Özellikle bir tanesi. Sanki her şeyi çözecekmiş gibi.
Sanki toplu utançtan başka bir halta yarayacakmış gibi.
Ben size bir şey söyleyeyim mi; kimsenin seks kasetini görmek istemiyorum. Öyle bir iştahım yok çok şükür.
Gördüklerimiz yetmiyor da mı, kesmiyor da mı bir de seks kasetleriyle baş başa kalacağız.
O kadar utanıyorum, sıkılıyorum ki... diyelim evli bir erkeğin sevgilisiyle kavga ettiği, cilveleştiği ses kayıtlarını da duymak istemiyorum.
Düşmanım olsa istemiyorum. Nefret etsem bile istemiyorum. O benim haklarımı çalsa da beni umutsuzluğun dibine tıkasa da istemiyorum.
Yatak odalarının karanlığına tanıklık etmek istemiyorum. Görülenler, söylenenler, yapılanlar, kıyılanlar az kalmış gibi ben de birileri gibi kötüleşmek istemiyorum.
Kimse kötülükten medet umsun istemiyorum.
Dört nala ayrılıyoruz... işte bu hazin vaziyet görülsün ve buna "Dur" denilsin istiyorum.
Açık aramaktan aklımızı oynayacağız. Brezilya dizilerindeki oğlunu sevdiği kıza kaptırmak istemeyen cadı anneler misali halimiz.
Fevkalade üzülüyorum.
Ağzımızın tadı yok. Sinirliyiz. Gerginiz. Küçücük bir laftan karşımızdakinin ağzının ortasına çakabilecek haldeyiz.
Aşk yok. Güleryüz yok. Eğlence yok. Neşe mi? O toptan kaçtı gitti zaten. Onun burada işi yok.
Tedirginlik var, yalnızlık var, onlar var, mezhebine göre davranışlar var, kafalarda bitmeyen kategoriler var.
Gittikçe daha çözümsüz, daha arapsaçı kıvamına gelen acıklı bir halimiz var.
Bu ülkenin sanatçıları var, toplumu yönlendirecek yazarları var. Ama esasen yok! Onlar da yok. Sus pus. Onlar da içinde parça parça.
Herkes duruma göre pozisyon almayı bekliyor. Ne yazık.
Birlik kayıp. Nefret ve mutsuzluk aldı başını gidiyor.
Kasetler, hasetler, resetler kol geziyor.
Sokakta yürüyen vatandaşlar birbirine dik dik bakıyor. "Günaydın"lar, "İyi akşamlar" tükendi.
Çözüm aranmıyor,o kadar tamirsiz bir yoldayız ki pişmanlık, geç kalınmışlık kapıda bekliyor... Eee? Eee'si işte böyle oluyor.