Bence kaçmadı da başka bir şey kaçtı.
Artık kalabalık masalarda pek iştahlı değiliz sanki. Yani patates salataları, kızartmalar, börekler, pilavlar hep artıyor. En azından şehirli kısmının sofralarında.
Salatalar, sebzeler, hafif görünümlü yemekler tutuyor. "Ay ben haşlanmış kabağı çok severim, ennn sevdiğim." Yalaaan! Haşlanmış kabak sevilir mi yahu?
Fazla kilolusu da kilosuzu da hep diyette anasını satayım. Diyette olmasa da niyette.
En leziz yemeklere eller gitmiyor. "Tatlı ister misiniz?" gözler üzgün, cümlenin tonu kararlı; "Yok ben tatlı yemiyorum."
Deseler sana tatlı üç kalori, bak bakalım kafanı tabaktan kaldırabiliyor musun? Ölüyorsun, geberiyorsun o tatlıya dalmak için ama trend bu, kendini tutuyorsun.
Yapacak bir şey yok! Şekerli, yağlı, hamurlu yemekler gözden düştü.
Peki kalpten ve rüyalardan düştü mü? Hiç sanmıyorum.
O zaman bu kadar kilosuyla savaşan insan olmazdı değil mi?
İşin numarası şurada gizli; toplum içinde yeme, evde tek başınayken ye Allah ye. Kimseler bilmeden yemekleri göm, meydana çıkınca sağlıksız tek bir lokma bile ağzına atma, yargıdan kork, atama.
Yediği yemek için bile rol kesmek zorunda kalan hallerdeyiz biz. E gel de derdine yanma.