Kaybettik, uzun zaman önce kaybettik.
Neyi? Aklımızı mı? Yoook canım, onu hiç bulmadık ki.
En esaslı şeyi; saygıyı kaybettik. Bakıyorum ilişkilere, sözüm ona birbirlerini seviyorlar.
Küçücük bir kızgınlıkta ağızlarından kırıcı, parçalayıcı avuç avuç hakaret dolu sözler çıkabiliyor ama yine de seviyorlar.
Şiddetli geçimsizlik akıyor üstlerinden ama yine de seviyorlar.
Ciğerlerine kıskançlıktan, kötülükten şişler sokuyorlar ama yine de seviyorlar.
Küstükleri anda arkalarını dönüp bir başkasına gülümseyebiliyorlar ama yine de seviyorlar.
Canları aniden sıkılıveriyor, talepleri karşılık bulmayınca köpürüyorlar ama yine de seviyorlar.
Karşısındaki acı çekerken, hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyorlar ama yine de seviyorlar.
"Nasılsın?" demiyorlar, "Ben ne yaptım?" diye sormuyorlar, özür dilemeyi küçüklük sayıyorlar ama yine de seviyorlar.
Saygıda fevkalade kusur ediyorlar ama yine de seviyorlar.
Yooo, aslında sevmiyorlar.
Çünkü kıymet vermek, sakınmak, korumak, incitmemek, gözünden yaş döktürmemek, kötü söz söylememek, övgüde sakınca görmemek, haklarının gözüne siyah bant yapıştırmamaktır saygı.
Hepsidir saygı. Her şeydir saygı. Sonra gelir sevgi. Sonra anlarız gerçekten sevdiğini.
Saygısızlık yapabilecek kadar hor gördüğün, umursamadığın, kalbini başının üstünde taşımadığın birini sevemezsin arkadaşım.
Senden ne dost olur, ne de sevgili.
Şimdi yakınıyor ya herkes "Bana bunları niye yaptı, bana bunları nasıl yaptı?" diye. İşte sözüm onlara.
Sana bunları yaptı çünkü sen izin verdin, sana bunları yaptı çünkü ilişkiniz saygıyı kaybetti, sana bunları yaptı çünkü başından beri sizin tutku sandığınız saygısızlıktı.
"Bana bunları nasıl yaptı, ben bunu hak etmedim" dediğin yerde bir dakika daha durma arkadaşım. Onu bunu bırak önce sen kendini say arkadaşım.
Saygılarımı sunarım.