Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Hangisi doğru Allah aşkına?

Uzun vadede hangisi bizi daha mutlu eder?
Asıl istediğimiz hayatı yaşamakta kararlı olup, ondan azına razı olmadan, kaybetmekten korkmadan yolumuzda gitmek mi yoksa şimdi bazı pürüzlere ve yüzde yüz tatmine ulaşamamamıza rağmen bugün mutlu ettiğine inandıklarımızla devam etmek mi?
Uzun bir cümle oldu gibi ama anladınız siz beni.
Uzun vadede mutlu olmayı düşünmek ahmaklığa da girebilir yani. Ortada böyle bir kelek de var. Hani ömründe daha kaç gün yazılı bilmiyorsun ya, ondan.
Mesela yarın sabah kafanda bin bir planla ve telaşla evden çıktığında merdivenlerden düşüp ölebilirsin.
Ve bütün "uzun vaade" hesapların patlayıverir elinde.
Bir yandan da "başarılı" sayılan koca adamların ve sağlam kadınların tavsiye listeleri uçuşur gözünün önünde, didikler kaygılarını.
Mesela beş yıllık planları hazırdır onların. Adım adım gidip hedeflerine ulaşmalarıyla gururlanırlar. Takvimleri vardır, valla da billa da işler tıkır tıkır.
Onların penceresinden bakıp da çekirdek çitlemeye başlayınca "Ulan bütün arıza bende" dersin, "Şu anlık hallenmelerimi, duygu sellerimi Allah kahretsin, işte sırf bu yüzden ortadan ortadan yaşıyorum, Allah beni davul etsin."
Hangisi doğru bilen var mı? Kime sorsam cevabını alırım acaba?
Şimdi derler ki; "İçine sor, en iyisini sen bilirsin."
Hay içime edeyim. O içim yüzünden için için kurudum ben.
Kafam da biraz karışık esasen.
Hangisi beni mutlu bir yaşlı yapacak? Tabii yaşlanmaya şansım olursa...
Hangisi beni bin pişman edecek?
Peki şimdi sahip olduğunun tadını çıkarıp hiçbir şey düşünmemek salaklığa girer mi, en doğru seçim mi?
Ya da eline kâğıdı kalemi alıp (karar verirken niyeyse hep bir kalem kâğıt durumu baş gösterir) yazmalı mısın; istediklerin bir yanda, istemediklerin bir yanda misali artıları eksileri.
Değişmeli misin o pek arzuladığın artılar için.
Acaba çöpe mi atmalı artısını eksisini; bırakmalı mı kendini akışlara.
Ya sonra çarpansan kafanı duvara, çizersen yüzünü, gözünü, kırarsan elini ayağını ne olacak?
Çıkamıyorum bu işin içinden.
Kovulana kadar yüz yıllarca aynı sıkıcı, parası yetersiz, alkışı sessiz yerde çalışanların ayarında değilim hiç kuşkusuz. Ve fakat gönlün korkaklığından, bağlılığından, vicdanın bolluğundan, acı çekme kotasını doldurmuşluktan sebep de kımıldamaya eli varmayanlardanım.
Ah şu durup durup coşan dalgalarım...
Bilemiyorum... Zaten ben çoğu şeyi bilemiyorum. Her şeyi bilenlere de şaşırıyorum, nasıl biliyorlar acaba, ne içiyorlar, ne yiyorlar da biliyorlar. Ben neden bilemiyorum.
Evet, nereye vardık şimdi.
Sorgulamayı, uzun vadeli plan yapmayı bırakacak mıyız?
Şu anda ayağa kalkıp hayallerimize, beklentilerimize uymayan ne varsa hayatımızdan çıkaracak, yeniden başlama çizgisindeki yerimizi alacak mıyız?
İstediklerimize yer açmadan gerçekleşmezlermiş diyorlar.
Sonra bir de "Fazla zorlama, gün doğmadan neler doğar" diyorlar.
Üstüne "Yüzde yetmiş, seksen mutluluğa razı olma. Sen sen ol hiçbir zaman razı olma!" diyorlar.
Ve ardından "Elindekinin kıymetini bil" diyorlar.
Hangisi Allah aşkına?
Ortada bir sürü özlü söz, kamyonlar dolusu tavsiye var ama hangisi doğru. Hangisini dinlemek lazım. Kim haklı, kimin aklı?
Sakın "İçine sor" demeyin, valla fena kavga ederim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA