Sağ gösterip sol çakamıyorsan...
Her ne pahasına olursa olsun gündemden düşmemek tek amacın değilse...
Zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmayı beceremiyorsan... "Efendilik bizde kalsın" ana fikriyle çeneni tutuyorsan...
Gerçekten üzülüp, gerçekten pişman olabiliyorsan... Şöhret nefes alma sebebin değilse...
Bugünün sırrını yarının patlatılacak bombası olarak cebinde tutmuyorsan...
Kalbin kırılınca hayallerin de kırılacak ve her şeye toptan küsecek kadar hisli hassas bir böcüksen...
Her şeye nane değilsen...
Utanma duygun baş köşede sopasıyla seni bekliyorsa...
İlle de iyi insan olmak için çaba harcıyorsan...
Binlerce dansözden biri değilsen...
Bugün "Canım arkadaşım" dediklerini yarın gönül ferahlığıyla delik deşik edemiyorsan...
Konuşulmak, yazılmak, çizilmek, manşetlere konmak senin sözlüğünde başarının ta kendisi değilse...
Kendinden sıkılıyorsan, yaptıklarını yetersiz ve eksik buluyorsan...
Menfaatlerin için bazı gruplara üye olup Voltran'ı oluşturmaya kalkmıyorsan...
En güzel benim, en başarılı benim, en iyi şarkı benim gibi şuursuz, lüzumsuz ve de pişkin cümleler kurmaya dilin varmıyorsa...
Dil demişken; mahalle ağzı tabir edilen şey bünyende mevcut değilse...
Koltuğuna hırs tutkallarıyla yapış yapış yapışmamışsan...
Bu alemde senden bir halt olmaz haberin olsun (Bu alem derken; medyası, müziği, menajerliği, yapımcılığı, mankenliği, köşeciliği vs. vs. vs.) Öyle kös kös oturduğun yerde bakakalırsın işte.
Sorarsın; 'Neden, neden?' diye. Basmaz saf kafan.
Çalışırsın, kafa patlatırsın da giremezsin yarattıkları 'en iyiler' listesine. Düşünürsün "Neyim eksik, neyi beceremiyorum" diye.
E söyledik işte. Hâlâ çok istiyorsan, yukarıdakileri oku, anla, belle işte.
Bu nasıl Divan'dır
Valla başını, Lale Devri'ni, hit zamanlarını falan bilmem ama sanıyorum Divan İşletmeleri'nin çöküş devrine denk gelmiş bulunuyorum.
Yılların Divan Palmira'sı, Türkbükü'nün elebaşı, demirbaşı, herşeyi olarak adlandırılan Divan Palmira bu muymuş? Peh! İki aydır Türkbükü'nde yaşamaktayız. Haliyle de Divan Palmira'ya sık sık ziyaretimiz söz konusu oluyor.
Mesela ben her gün tenis oynadığım için en yakındaki kort olduğundan Divan'ı kullanıyorum.
Evden inmem 30 saniye çünkü. İnadım inat gidiyorum.
Fakat sonunda dayanamıyorum, çiziktiriyorum ve Divan işletmesine buradan soruyorum; Böyle rezil bir kort olur mu? Böyle boşverilmiş bir işletme olur mu?
Her gün aynı şey.
Sabah gitsem kortta boş bardaklar, tabaklar...
Akşam gitsem yine aynı manzara.
Kort bildiğiniz yamuk, eğim içinde. Her yanı dökülüyor.
Filesi sanırım en son beş sene önce değiştirilmiş, yırtık pırtık.
Müşterilere oynamaları için verilen top sepetindeki toplar patlak, ağzı burnu kaymış ve eski (ben kendi toplarımı getiriyorum). Yahu bir sepet top kaç lira koçum? Yakışır mı sana?
Geçen gün fırtına çıktı, fırtınadan sonra korta indim ki ortalık dallardan, yapraklardan ve pislikten geçilmiyor. Bir kişinin ilgilendiği yok.
Korttaki sandalyelerin hasırları sökük.
Daha ne anlatayım. Şikâyet ettiğinizde de tavır şu; "Oynamayın efendim."
Efendim?
Peki bir tabak yemeğe 50-60-70 lira almayı biliyorsunuz. İşletemeyeceğiniz kortu neden açıyorsunuz? "Amaaan boşver be" mi? "Kim oynar ki" mi?
Geçelim tenisi, gelelim yemeğine, servisine.
Divan'ın döner pilavı meşhur değil midir? Haaa oldu. Kuru, kavruk ve soğuk döner için hemen gidebilirsiniz, bence bu yıl o konuda çok meşhur.
Peki bir tost-bir ayranın masanıza gelmesi kaç dakika sürebilir? En iyi ihtimalle 30-40 dakika.
Bu arada sanmayın ki tesis ağzına kadar dolu.
Sanmayın ki personel yetişemiyor falan. Herkes koy vermiş gibi. İşte o süslü püslü Divan'ın son hali.
Tabii sadece Divan değil. Türkbükü'nün yüzde doksanı böyle Sonra soruyorlar; "Türkbükü neden bitti" diye. Ağlıyorlar.
Boşuna ağlamayın canım. Servis yok, lezzet yok, hizmet yok, işletme yok, hesap haşırtt.
Bitersiniz tabii.