Japonlardan öğrendiğim bir şey var; uysa da uymasa da anlasan da anlamasan da her şeye "yes." Rüzgâr nereden eserse essin, sen sadece kendin için (y)es.
Sırıtarak, çekik gözlerini iyice çektirerek karşındakine söyleyeceğin tek ve en değişmez kelime; "yes." Sizce de öyle değil mi; seyahat dediğin aslında bir gerginlik. Hem heyecanlı, hem de bünyede bilinmezliğin yarattığı için için bir stres (Kafiyelerime dikkat dikkat! Yes, es, stres).
Hani yeni eve taşınmak gibi, âşık olmak gibi...
12 saatlik Tokyo uçuşum boyunca neler düşündüm, ne hayaller kurdum ben.
Acaba şu mini mini Japonlar nasıldı? Soğuk mu sıcak mı? Yönümü bulacak mıydım, koca şehirde kayıp mı olacaktım? Bu yolu teptiğime pişmanlık duyacak mıydım yoksa "İyi ki gelmişim" mi çekecektim.
Hepsinin cevabı; yes. Çünkü Japon insanı baştan aşağı; yes. Aynen şöyle:
Tokyo'da ilk sabahıma uyandım. Sabah kahvesini içmek ve kahvaltı etmek için otelin altındaki kafeye girdim.
Sandviçlerin, ekmeklerin, salamların, tatlıların durduğu büfenin arkasında servis elemanları, önünde ben. Genç bir kız gelip dikildi karşımda.
İşte ilk yes'im. "Günaydın" diyorum.
Kızdan gülerek cevap; "yes." "Peynirli sandviç alabilir miyim?"
Kız diyor "yes."
Bana bir sandviç uzatıyor, ben; "Ama bunda salam var."
Kız; "yes."
"Ben peynirli istemiştim." Cevap "yes."
"Peynir peynir, cheeeesseeeee."
"Aaaa cheeseee yeeeesss."
Bu sefer eğilip başka bir sandviç çıkarıyor, tamam anladı galiba. Nerdeee, bu da hindili.
"Hayııır, hindi yok, hindi yok, no gıt gıt, peynirli sandviç."
Cevap tabii ki; "yes."
Baktı beni anlayamıyor, gidip başkasını çağırıyor. Bu kez genç bir adam geliyor. Beyaz önlüğünün gururunu taşıdığı her halinden belli.
Yine başa dönüyoruz, peynirli sandviç istiyorum. Adam; "yes." Allah'ım sen aklımı koru. "Yes" diye diye tükettiniz beni be.
Adam ne getirse beğenirsiniz? Krem peyniri ve somonlu sandviç.
Bendeki de keçi inadı, o peynirli sandviçi almadan çıkmam buradan arkadaş.
Bu kez kendi sandviçimi kendim yaptırmaya karar veriyorum. Gidip simit misali bir sandviç ekmeği bulup adama gösteriyorum.
Adam gülerek; "yeeees."
Ha canım yess valla yes. Şimdi bunun içine peynir, cheeeseeee. Aslanım benim, iliklerimde hissediyorum sen bu işi başaracaksın. "Krem peynir var mı?"
"Yes."
Tabii ki gidip başka bir peynir getiriyor; "Ama bu rokfor." "Yes." "Sandviç yapmak çok zor mu?" diye soruyorum.
Cevap "yes."
"Yani kolay zor, zor kolay öyle demek istiyorum."
Kahkahayı basıyor Japon genç; "Haa kolaaaay."
E yap o zaman nolur ya, bak ağlayacağım şimdi. Yüce Rabbim bir peynirli sandviçe kavuşmak bu kadar mı zor. Gökten peynirli sandviç yağsa bana kocaman dana düşecek. Karmam bozuldu resmen.
Bildiğim bütün peynir çeşitlerini sayıyorum ve 10 dakika sonra mozarellada buluşuyoruz. Adam mozarellayı biliyor. 100 puan!
Domates ve zeytini de anladı. Yes, yes.
Valla sana da pes! Süper insansın, cansın.
Ve bu "yes" hali tüm seyahat boyu devam ediyor. Anlıyorum ki Japon sözlüğünde "No" yok!
İş toplantısına gidiyorsun, üç saat boyunca ne desen "yes." Toplantıdan çıkıyorsun bir email geliyor, bütün yesler çöpe. Alışveriş yapıyorsun, her şey yine yes. Bekle bekle istediğin bedeni bulamıyorsun ama ne? Yes.
O zaman ben de yeslerle eğlenirim efendim.
Bir peynirli sandviç soruyorum, bir "Zayıflamış mıyım?" Canım Japonum diyor "yess."
Dudaklarım Angelina Jolie gibi mi?
"Yes."
Yeni albümüm çok beğenilecek mi?
"Yes.
" Âşık olacak mıyım?
"Yes."
E daha ne olsun? Hayatta her şey "yes" olsun.
Hiç yoktan enerjisi güzel. Bakın bir alışın şu Japon kafasına, çok eğleneceksiniz. Yeeesss.