Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri bazı dönemler hariç hep gerilimli geçmiştir.
Özellikle askerler ve vesayet sistemi yanlıları bu makamı, "Kutsal Devlet"in en dokunulmazı olarak görür ve onlar dışında birinin o göreve gelmesine "ele geçirme" olarak bakar.
En son 2006'yı hatırlayın... Neler neler yapıldı. Suikastlar, bombalamalar, yetmeyince 367 garabetiyle sistem altüst edildi.
Önümüzde yine bir cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Bugünden başlayan toplumsal gerilimin bir nedeni de bu seçimler. İktidarın yüzde 50 halk desteğine sahip olması, vesayeti geriletmesi, yüzyıllık Kürt meselesini çözmeye çalışması veya ekonominin iyi gitmesi hiç fark etmiyor.
Yeter ki o makama çıkmasınlar... Bunun için Türkiye batacaksa batsın bile deniyor. Bu ruh hali içinde olanlar tıpkı 2006'daki gibi yine harekete geçti.
Daha önce de yazdım, o dönem sık görüştüğüm bir CHP'li aynen şöyle diyordu:
"Bekleyin çok şey değişecek"
Çok sürmeden anlaşıldı ki, beklenen 27 Nisan e-muhtırasıydı... Siyaset direndiği için bir şey değişmedi.
Şimdi bir kez daha, benzer bir korku kullanıma sokuluyor. Aynı isimler bu kez şöyle diyor:
"Ekimde öyle şeyler olacak ki aklınız almayacak..."
Askerden umut kesildiği için anlaşılan bu kez Türkiye'nin en yumuşak karnı mezhep çatışması devreye sokulacak... Yanı başımızda alev alev yanan Suriye'de olduğu gibi...
Bunu Kürt meselesi üzerinden de yapmak istediler. Ve hala da umutlarını kesmiş değiller...
Artık şu gerçeği biliyoruz; Bugün bu kirli aklı yürütenlerin Türkiye toplumuna vereceği fazla bir şey yok. Ama on yıldır bu ülkede iktidar olan ve onlarca değişime imza atan AK Parti'nin var. Hem de on katı...
O zaman adı ne olursa olsun, kaos veya provokasyon, siyaset aklı hemen harekete geçmeli ve gereğini yapmalı.
Yolu da belli; onların "Aklınız almayacak" dediği kaosu, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın "hayal bile edemeyeceğimiz" demokratikleşmeyle aşmak...