PKK'nın 90'lı yıllardaki etkili isimlerinden biriydi Şemdin Sakık... Adını da hâlâ karanlıkta kalan 1993'teki 33 askerin şehit edilmesiyle duyduk. Sonra yakalandı ve 28 Şubat postmodern darbecileri tarafından etkili biçimde kullanıldı. Şimdi yeniden gündemde...
Bu kez onu gündeme getiren Ergenekon davasındaki "gizli tanık"lığı... 1998'deki yakalanmasına kadar PKK içinde etkili olan bir ismin Ergenekon gibi devlet içindeki "kirli yapılanma" konusunda tanık olması hiç de şaşırtıcı değil.
Ancak söyledikleri önemli olsa da hem bilinenin ötesine geçmiyor hem de net değil. Yeni söyledikleri ise 1998 sonrasıyla ilgili ve yorum düzeyinde.
Yargı-hükümet ilişkisindeki gerginlik sürerken ortaya çıkıp bir grup gazeteciyi "andıç"laması ise çok manidar.
Başka ilginç şeyler de var. Hükümetin tutuklu yargılanmasını istemediği eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ onun tanıklığına isyan ederken, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç şöyle diyebiliyor:
"Sakık çok dürüst biridir. Samimi ve doğru bildiklerini söyleyeceği kanaatindeyim."
Doğrusu bu işte bir gariplik var... Ama asıl gariplik Sakık'ın ifade vermesine gerekçe olan "Bazı karanlık noktaları ortaya çıkarmak istiyorum" sözünün gereğini yerine getirmemesi.
Bu konuda Sakık'ın söyleyeceği ve bilmesi gereken en karanlık olay 1993'te Bingöl'de 33 erin göz göre göre kuruşuna dizilmesidir.
Şemdin Sakık, bu olayda devleti "tedbirsizlikle", PKK'yı "tetikçilikle" suçluyor, kendisini de "insani olarak sorumlu" kabul ediyor.
33 erin tuzağa düşürülmesi böyle açıklanabilir mi? Akıl alır gibi değil. Hem 93'ü darbe olarak niteleyeceksiniz hem de o darbenin en büyük dayanağı olan 33 erin şehit edilmesini "tedbirsizlikle" açıklayacaksınız?
Sakık, doğru söylemiyor ve susuyor... Gerçekten inandırıcı olacağı ve bileceği konuları es geçerken içinde yer almadığı konularda bilirkişi edasıyla konuşuyor.
Ve nedense derin yapıyla PKK ilişkisine hiç değinmiyor. Suçu önceleri Öcalan'a şimdi de başka birine yıkıyor. Herhalde birilerine mesaj veriyor.