Bir süredir gözler "iktidar-cemaat" gerginliğinin nasıl noktalanacağına çevrilmişti. Başbakan Erdoğan'ın Tuskon konuşması bu gerginlikte bir "yumuşama" süreci başlattı ama iş orada kalmadı.
İkinci adımı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı attı. Fethullah Gülen Hoca'nın onursal başkanı olduğu "tek" kurum, bir sivil toplum örgütü olarak ilk kez "Manifesto" diye nitelenebilecek bir açıklama yaptı.
Bu açıklama önemliydi çünkü Gülen Hareketi hem görüşü merak edilen, hem de sık sık suçlamalara muhatap olan bir hareket.
Bu tür ihtiyaca bazen Fethullah Gülen Hoca, bazen de avukatları hukuki sınırlar içinde cevap veriyordu.
Oysa Türkiye sınırlarını aşan, küresel boyutları olan sivil bir yapının daha "kurumsal" olmaya ve hesap verebilir bir "şeffaflığa" ihtiyacı vardı.
İşte Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklaması bu ihtiyaca cevap oldu.
Açıklamayı dikkatle okudum. Hem camianın uyacağı hem de ülkeyi yöneten siyaset kurumunun uyması gereken ilkeler sıralanıyor.
Bu ilkelere kendi camiaları içinde uymayanların olabileceği kabul ediliyor ve şöyle deniyor:
"İnsan yaratılışının doğal neticesi gereği bütün sosyal hareketlerde olduğu gibi Hizmet'te de bazı bireyler gönüllülük ve sivillik anlayışlarına uymayan bazı fiiller içinde bulunabilirler. Ancak bu hatalar Hizmet'e mal edilemez."
Bir anlamda ilkesel olarak hareketin nerede durması gerektiği anlatılıyor. Cemaate yakın bir isim şu örneği veriyor:
"Hizmet hareketi içinde farklı düşünceden insanlar var, kimi ülkücü, kimi sosyal demokrat geçmişten geliyor... Bunların kendi yaklaşımları olabilir ama Hizmet'in ilkeleri bu. Vakıf en bilen ağız olarak bu ilkeleri ortaya koyarak önemli bir boşluğu doldurdu."
Aslında bu açıklamalar Gülen Hareketi için bir dönüm noktası. Geçmişin kapalı yapısı terk ediliyor daha şeffaf ve hesap verebilir bir döneme geçiliyor.
Bir anlamda hem sorguluyor hem de sorgulanmaya açık olduğunu deklare ediyor. En önemlisi de demokrasiye "itibarın" ölçüsü:
"Bu kültüre itibar eden insanlar hiçbir zaman demokrasiyi sekteye uğratabilecek siyasete prim vermezler; olağanüstü rejimlere itibar etmezler."
Bir önemli ölçüleri daha var: Siyasi iktidar hedefinin olmaması...
"Başta Kürt sorunu ve bazı temel AB reformlarının gerçekleşmesinde, geniş insan kitleleri üzerindeki tesirinin bir sonucu olarak siyaset müessesesine geniş hareket alanı oluşmasına katkıda bulunmuştur. Ancak siyasi iktidarı paylaşma veya siyasi iktidara sahip olma gibi bir hedefi asla söz konusu değildir."
Açıklamada siyasi partilere körü körüne destek değil, ilkesel düzeyde bir destekten söz ediliyor:
"Bireyler ve sivil toplum, partilere somut bazı ilkelere sahip olduğu için destek verir. Geniş kitleleri etkileyebilen Hizmet gibi hareketlerin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi toplumsal sigorta mekanizmaları gibi düşünülmelidir."
Bu genel ilkeler ışığında AK Parti-Gülen Hareketi ilişkisi de ele alınıyor ve şöyle deniyor:
"Son dönemde AK Parti ve 'cemaat' krizi olarak birilerinin ısrarla gündeme getirdiği ve MİT-Yargı üzerinden izah edilmeye çalışılan bu kriz, tamamen Hizmet'in gündemi ve ilgi alanı dışındadır."
Yaklaşık 25 yıldır Gülen Hareketi'ni izleyen bir gazeteciyim. Küresel düzeyde önemli işler yapan, Türkiye'nin sosyal sorunlarına kafa yoran bu hareket, ilk kez ilkeleri ortaya koyarak bir taahhütte bulunuyor.
Bulunduğu konumu tarif ederek, sorgulamaya ve sorgulanmaya hazır olduğunu ilan ediyor.
Kurumsallaşma adına önemli bir adım...