Türkiye, Kürt sorunu eksenli derin bir kırılma sürecinden geçiyor.
Ya bu sorunu çözecek ya da tehlikeli bir kapışma yaşanacak. Kazananı olmayacak bu kapışmanın... Nasıl bir tahribat yaratacağını da kimse hesaplayamaz.
Türkü de Kürdü de kaybedecek ama asıl kaybeden Türkiye olacak.
Peki, böylesine hayati bir sorun karşımızda dururken, Türkiye'nin ana muhalefet partisi CHP ve "sosyalist" olduğunu söyleyen öğretim üyeleri neyle uğraşıyor?
İnanılmaz ama gerçek; Osman Can'la...
Hani Anayasa Mahkemesi Raportörü'yken radikal çıkışlarıyla dikkat çeken, yeni hukuk anlayışıyla ezberleri bozan, statükocu yaklaşımları yerle bir eden genç anayasacı...
İşte o genç anayasacı geçtiğimiz ay İstanbul Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeliğine atandı.
Atandığı için de kıyamet koptu... Önce o kürsünün başkanı "sosyalist" anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu'ndan geldi tepki.
Rektörlüğe bir yazı göndererek, "kadro ihtiyacının belirlenmesi, kadro ilanı, başvuruların kabul edilmesi ve jürilerin belirlenmesinde yasal süreç ve mevzuatın göz ardı edildiğini" bildirdi.
Çok hazin bir durum. Mevcut statükonun dayanakları olan "anayasa" ve "kurumları"nın kökten değiştirilmesini savunan bir doçentin, "özgür" olması gereken üniversiteye atanmasına "sosyalist profesör" karşı çıkarken o statükonun "mevzuatı"na sığınıyor.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Yönetim Kurulu'nun durumu daha da vahim. Onlar da "Bizler Osman Can'ın bir üniversiteye atanmasına karşı değiliz" gibi masum bir cümle kurduktan sonra "Ancak" diyerek "yönetmelikler"e sarılıyor.
Ama asıl niyetlerini "AKP, projelerine destek veren Osman Can'a kadro buldu" açıklamasıyla ortaya koyuyor. Oysa Osman Can, 2007'de sol kesimin, 2008'den sonra da dindarların haklarını savunduğu için iki yıldır üniversitelerde yer bulamıyor.
Üniversiteler özgür fikirlerin hayat bulduğu, çoğulculuğun yaşandığı mekânlardır. Bazen bir üniversite, kadrosu olmasa da farklı hatta aykırı fikirlere sahip öğretim üyelerini bünyesine katarak yeni fikirlerin önünü açar. Aslında "akademik ahlak" gereği üniversiteler, öğretim üyeleri dernekleri, dışarıda kalmış aydınları üniversiteye çağırması gerekirken bizde tersi oluyor.
"Düzeysizlik örneği"
Olayın siyasi yönünü ise CHP üstlenmiş durumda... Türkiye'nin acil ve hayati sorunları için kılını kıpırdatmayan CHP, ne yazık ki bu konu gündeme gelince hemen harekete geçti ve Meclis'e soru önergesi verdi.
Belki, soru önergesini veren CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek umursamıyor olabilir, ya da Süheyl Batum gibi "statükocu" siyasetçiler oralı olmayabilir ama "değişimci" ve "duyarlı" olduğunu söyleyen Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu ve kendisi de üniversiteden gelen Prof. Dr. Binnaz Toprak ne yapıyor?
Sosyal demokrat siyaset üniversiteleri böyle mi zenginleştirip özgürleştirecek?
Doğrusu CHP, yine işin kolayına kaçıyor ve yeni kuşağın yüz akı bir anayasa doçentiyle uğraşarak "siyaset" yaptığını sanıyor. Oysa Türkiye toplumu CHP'nin Kürt sorunu üzerinden yükselen gerilimi nasıl düşüreceğini ve şiddeti hayatımızdan nasıl söküp atacağını merak ediyor.
Tüm bu olup bitenlere tepki gösteren bir akademisyen, olayı şöyle değerlendiriyor:
"İhtiyaç yok gerekçesi gerçek dışıdır. Özellikle kamu üniversitelerinde 'ihtiyaç' yalnızca ders yüküyle açıklanamaz. Ayrıca 2007'de kürsüde 7 öğretim üyesi vardı, bugün 4'e inmiş durumda. Dolayısıyla 'ihtiyaç yok' görüşü, Osman Can için üretilmiş bir görüştür. İdeolojik davranışla dahi açıklanamayacak bir düzeysizlik örneği..."