Siyasetçilerin işi doğrusu pek kolay değil. Başbakan da, bakan da olsanız sokağa inip halkla buluşmanız gerekiyor. İşin en zor tarafı da bu...
Türkiye ne kadar "gelişti" deseniz de hâlâ işsizlik ve yoksulluk önemli bir sorun. Bu nedenle sokağın iş, aş ve yardım talebi çok yoğun.
Gerçi artık siyasetçilerin vatandaşa ulaşmak açısından tek yolu bu değil.Şimdi televizyonlar, internet, bilbordlar ve çok sayıda radyo var. Siyasetçiler geçmişe oranla bu mecraları daha çok deniyor. Ama yine de en klasik yöntem, sokağa inip, el sıkmak, birebir vatandaşla buluşmak. Bu yolu oy almak isteyen her siyasetçi mutlaka kullanıyor.
Dün belki de en çok tanınan siyasetçilerden biri olan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'la birlikteydik. Önce Çamlıca'da Van Kahvaltısı'na katıldık, ardından da Çekmeköy'de sokak sokak dolaşmaya başladık. İstanbul 1. Bölge'deki geziye Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, AK Parti İlçe Başkanı Şahmettin Yüksel de katıldı.
İşin doğrusu sokaklarda bir seçim havası da yoktu. Dahası kirlilik nedeniyle bayrak asmalara da sınır geldiği için seçim biraz sessiz ve sakin geçiyordu. Üç saat boyunca rakip partilerin çalışmalarına da pek rastlamadık. Sadece Ömerli'ye girişte CHP'nin seçim otobüsünü gördük.
Bakan Bağış, gittiği her yerde 9 yıllık icraatı anlatıyor ve Türkiye'nin nerden nereye geldiğine dikkat çekiyordu. 12 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önündeki yüzyılı etkileyeceğini ileri süren Bakan Bağış, sözlerini şöyle sürdürüyordu:
"Bu seçimler en az Çanakkale Savaşı kadar önemlidir. Önümüzdeki yüzyılın kaderini belirleyecek. Ya statüko devam edecek ya milli irade muktedir olacaktır. Statükoya kuyruğu kaptırırsak işkence, faili meçhul cinayetler ve darbeler hortlar. Milli irade gelirse yepyeni bir anayasa ile özgürlük ve zenginlik hâkim olur. Bunun için unutmayın ve unutturmayın; hatalı sollama ölüm, hatalı oy kullanma zulüm getirir..."
Devlet Bakanı Bağış, halkla ilişki kurmada rahat ve güven verici bir siyasetçi. Eleştiriye de bir o kadar açık... Kendisine yöneltilen eleştirileri sonuna kadar dinliyor ve ikna edene kadar da peşini bırakmıyor. Gezi bitince biz de devlet Bakanı Bağış'ın peşini bırakmıyor ve son günlerin en popüler sorusunu soruyoruz...
"İşadamı İnan Kıraç'ın adı CHP'yi yeniden dizayn edenler arasında ilk sırada geçiyor. Kıraç bu iddiayı yalanladı ama ardından da CHP'nin birinci parti çıkacağına dair iddiasını açıkladı. Kıraç'ın bu ilgisini kamuoyu ağırlıkla Koç Grubu'nun yaklaşımı olarak yorumladı. Siz ne diyorsunuz?"
Bakan Bağış, siyasete müdahale arzusu içinde olan çevrelerin olduğunu bildiklerini ama Koç Grubu'nun bu tür bir girişime sıcak bakmadığını söyledi: "Ben Mustafa Koç'u da Ali Koç'u da iyi tanırım. Sadece Türkiye'nin önemli işadamları olması nedeniyle değil aynı zamanda Fenerbahçeliyiz. Her ikisinin de İnan Bey'in bu düşüncelerine katılmadıklarını iyi bilirim. İnan Bey herhalde yaşının verdiği hassasiyetle birtakım çabaların içine girmiş olabilir. Koç Grubu'nun da çalışanlarının da böyle bir yaklaşım tarzı içinde olacağına inanmıyorum..."
Taraf gazetesinde Mehmet Baransu'nun gündeme taşıdığı bu iddia aslında İstanbul'un siyaset kulislerinde 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde de hep konuşuldu. Aralarında biri medya patronu, biri gayrimenkul zengini, biri eski bakan ve biri de eski belediye başkanı olan "Küçük Konsey" denilen grup daha o günlerden itibaren bazı partileri, bazı partileşme içinde olan siyasi hareketleri kapsama alanına alarak bugünlere hazırlandı.
Bu çok bilinen bir İstanbul kulisi... Bu çabanın arkasında büyük iş grupları var mı yok mu bilinmez ama etkili asker ve bürokratların olduğu çok açık. CHP'de yaşanan gariplikler ve zikzaklar da bunu gösteriyor.