Başbakan Erdoğan meydanları nasıl coşturacağını iyi biliyor. Şimdi siyasetin odağına eski siyasetin simgesel ismi Demirel'i koydu. Eski Cumhurbaşkanı Demirel, gerçekten de "eski siyaseti" temsil ediyor. Daha doğrusu tam bir "soğuk savaş" dönemi siyasetçisi... Siyasetle ilişkisi de o yaşına rağmen hiç bitmedi. Bunun siyasi olmayan nedenleri de var ama önemli olan bu ilişkisinin siyaseten ne anlama geldiği...
Dedik ya, Demirel tipik bir soğuk savaş dönemi siyasetçisi...
Bu yüzden vesayetçi sistem tarafından kendisine çizilen sınırları hiç zorlamadı. Gerektiğinde şapkasını alıp gitti.
Dönerken demokrasi havarisi kesildi, iktidara geldiğinde ise statükoyu güçlendirdi. İşin doğrusu sistemin tarif ettiği siyasetçi rolünü çok iyi oynadı. Boşuna "Barajlar Kralı" olarak anılmadı. Dikkat eden, siyasi hayatı boyunca reformculuğuyla değil, "yol yapan, baraj yapan" siyasetçi kimliğiyle anıldı.
Çünkü Demirel'in hiçbir zaman sistemi değiştirmek, cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmak derdi olmadı.
İşte bu özelliğiyle Demirel'le CHP arasında adı konmamış siyasi bir bağ zaten vardı. Sadece açığa çıkmamıştı. Çünkü Demirel'in buna ihtiyacı vardı. O yıllarda bugün karşısında durduğu geniş kitlelerin oyuyla iktidara geldiği için CHP karşıtı gibi davranıyordu.
Bakın 1972 yılında CHP için neler söylüyor:
"CHP geçmişte kendisini daima belirli seçkinci 'kurumlarla' bir tutmuştur. O kurumların sırtından yükselmiştir. Bunlar arasında ordu vardır, mahkemeler vardır, devlet kuruluşları vardır, üniversiteler ve entelijensiya tabakası vardır."
Faili meçhuller ülkesi
Murat Erdin'in yeni çıkan "CHP Nasıl Kazanır?" kitabında yer alan bu satırları söyleyen Demirel, şimdi AK Parti karşısında yıllarca eleştirdiği, yerden yere vurduğu CHP'nin yanında yer alıyor.
Biri değişti ama hangisi?
Aslında Demirel'in CHP'yle flörtü 80'lerin sonunda açığa çıktı. Turgut Özal'ın karşısına "Konuşan Türkiye" diye çıkıp, "Kürt realitesi"ni kabul eden Demirel, önce "sol"un ilgisini çekti. Sonra Refah Partisi iktidarıyla "statüko"nun gözdesi oldu. Kürt realitesini kabul eden, demokrasi havarisi Demirel'in Başbakan ve cumhurbaşkanı olduğu dönemde ne yazık ki, Türkiye tam bir "faili meçhul cinayetler" ülkesi haline gelmişti.
Bugün başbakan Erdoğan'ın "statükonun iki bekçisi"nden biri olarak suçladığı Demirel'in CHP aşkı 2007 seçimleri öncesinde depreşmişti.
O günlerde yine bu köşede Demirel'e CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın milletvekili önerebileceğini yazmıştım. Çok değil birkaç gün sonra Baykal'la baş başa uzun bir konuşma yapmışlar ve bu tür bir öneri götürüldüğü basında yer almıştı.
Doğrusu Demirel'in DP'yle ilgisinin arkasında da CHP aşkı yatıyor. Bu yüzden eli eski partisi DP'nin içinden de hiç çıkmadı. Hatta o partinin CHP dışında ikinci bir muhalefet alternatif olmaması için bizzat "düşük profil" kalmasına çaba harcadı,
Eski DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, Yenişafak'ta Murat Aksoy'a verdiği röportajda şöyle diyordu:
"Dikkat ederseniz bugün CHP'deki adayların bir bölümü 2007'de Demokrat Parti'nin adayıydı. Mesela Sinan Aygün, Mehmet Haberal'ın o günkü Demokrat Partiye etkisi şimdi daha iyi anlaşılıyor. O zaman da esas amaçları merkez sağı CHP blokunun içerisinde çözmek ve MHP'yi buna zorlamaktı. Bu oyun benim 2008'de DP'nin başına geçmemle bozuldu. Ancak bize yönelik operasyonlara karşı koyamadık. Bazı medya gruplarının, Encümen-i Daniş'in Güniz Sokak'a yakın işadamlarının topyekun hareketiyle partiyi teslim ettik."
Demirel CHP ilişkisinin böyle bir geçmişi var. Şimdi sadece Mehmet Haberal değil, birçok merkez sağcı CHP içinde yer alıyor.
Bu birlikteliğin birçok nedeni olabilir ama en önemlisi sistemin ilk kez köklü değişim yaşayacağı korkusu...
Anayasayı değiştirecek bir sivil iktidarı, CHP'nin bütünü değil ama eski Türkiye'yi arzulayanların hiçbiri istemiyor. Kavganın asıl nedeni bu...