Ankara'da CHP genel merkezindeyim... Eskisiyle kıyaslandığında hareketlilik daha genel merkez binasına girişte başlıyor.
Milletvekili aday adayları öbek öbek toplanmış konuşuyorlar. Kimi tek başına gelmiş, kimi çevresiyle gövde gösterisi yaparcasına aday adaylığı başvurusunu yapıyor.
Binanın girişinde ayaküstü birkaç kişiyle konuşuyorum. Grubun yüzü gülüyor. İlk kez bu kadar başvuru olduğunu, bunun da heyecan yarattığını söylüyorlar.Biri şu tespiti yapıyor:
"CHP'nin projeler üzerinden siyaset yapması toplumu harekete geçirdi. Aile sigortası ve bedelli askerlik önerilerini halk tuttu. Ayrıca artık eskisi gibi çok farklı sesler de çıkmıyor. Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin partiye hâkim olmaya başladılar..."
Bir diğeri heyecanın nedenini şöyle anlatıyor:
"Deniz Baykal-Önder Sav döneminde kimin nereden, hangi sırada listeye gireceği belliydi. Şimdi nasıl bir liste çıkacağını kimse bilmiyor. Bu da umut yaratıyor."
Binaya girince sürpriz bir isimle, Abdüllatif Şener'in Türkiye Partisi'nden bir süre önce istifa eden genel başkan yardımcısı Murat Akdeniz'le karşılaşıyorum.
"Hayrola adaylık için mi geldiniz?" diye soruyorum... Biraz tedirgin bir cevap veriyor:
"Hayır, hayır yanlış anlamayın. Bir arkadaşım başvuruyor. Ben büyük olasılıkla seçimden sonra AK Parti'ye geçeceğim. Görüyorsun Türkiye iki partiye doğru gidiyor zaten..."
Kimliğimi güvenliğe verip, giriş kartı alıyorum ve 10'uncu kata, genel başkan yardımcısı İzzet Çetin'in odasına çıkıyorum... Asansörlerin biri inip biri çıkıyor. İçerisi daha da hareketli... 10'uncu katta CHP'nin ikinci adamı Gürsel Tekin, son günlerdeki suskunluğuyla dikkat çeken Süheyl Batum ve İzzet Çetin'in odaları karşı karşıya... Tekin dışarıda olduğu için odası sakin ama Çetin ve Batum'un odaları tıklım tıklım dolu, birileri girip birileri çıkıyor. Siyasi kulis denilen şey bu olsa gerek.
Siyasetteki klasik "Liyakat mi sadakat mi?" ilişkisi bu görüşmelere göre şekilleniyor.
Ne kadar liyakatli olursanız olun, sadakatiniz testten geçmezse şansınız yok.
Bir süre o ortamı izliyorum... Bazılarının çaresizliği yüzünden okunuyor, bazılarının da özgüveni tavan yapmış durumda. Yürüyüşleri bile ilişkilerinin boyutunu yansıtıyor.
Bir süre sonra CHP Genel Başkanı Yardımcısı İzzet Çetin odasından çıkıyor, bir yayına yetişeceği için ayaküstü sohbet ediyoruz.
İstanbul'dan Ankara'ya siyaset kulislerini izlemek için gelmişken, CHP'nin yeni ismi Sezgin Tanrıkulu'nu da arıyorum.
Diyarbakır'dan aday olmayacağı konuşulan Tanrıkulu yoğunluğundan telefona bile çıkamıyor. Onları yoğunluklarıyla baş başa bırakıp aşağı iniyorum. Asansörde bir başka genel başkan yardımcısı Faik Öztrak'la karşılaşıyorum. "CHP eskisi gibi sessiz değil" deyince Öztrak, pası gole çeviriyor:
"Artık CHP'nin her yerinden ses geliyor. Yeni CHP'nin sesi çıktıkça Türkiye daha güçlü olacak..."
Giriş katına indiğimde yan salondaki hareketlilik dikkatimi çekiyor. Kameraların yoğunlaştığı bölgeye baktığımda Erzincan Savcısı İlhan Cihaner'i görüyorum. Kameralara açıklamasını yaptıktan sonra 50-60 kişilik bir grupla, aday başvurusunun yapıldığı salona giriyor ve bir masaya oturarak başvurusunu yapıyor. Ve küçük çaplı gövde gösterisiyle CHP genel merkezinden ayrılıyor.
Adaylık başvurusu üzerinden CHP'ye bakınca ciddi bir hareketlilik yaşandığı çok açık... Bu ilgi oya dönüşürse CHP sürpriz yapmaz ama kamuoyu yoklamalarının üzerinde bir oy alır.
Bu yazının yazıldığı saatlerde CHP'ye ne kadar aday adayının başvurduğu net değildi ama sayının 3 binleri geçmesi bekleniyor. Bu CHP'nin kendi tarihi açısından bir rekor.
Peki, listelerde kimler var?
Aslında Ankara kulislerini izleyince, bu dönem hem AK Parti'ye, hem CHP'ye, hem de MHP ve BDP'ye "liyakat"i öne çıkartan çok sayıda başvuru yapıldığını gördüm. Bu da şunu gösteriyor; bazı partiler hâlâ eski Türkiye'de kalsa da, iyi yetişmiş aday adayları "Yeni Türkiye"nin geldiğini gördüğü için adaylığa başvuruyor. Bu da önümüzdeki dönemde siyasetin nitelik değiştireceğine işaret ediyor.