Ne çok acı yaşanmış bu topraklarda... Türkler, Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Sünniler, Süryaniler. Acıyı çeken de çektiren de payına düşeni almış ama...
Kimi bu topraklardan sökülüp atılmış, kimi kimliksiz hale getirilmiş, kimi katliamlara uğramış, kimi susturulmuş, kimi sürgüne gönderilmiş, kimi de bu acılara sebep olduğu için ah almış...
İnsan düşünmeden edemiyor, acaba bu acıları yaşamadan bir arada kalmayı başaramaz mıydık?
Belki geçmişle yüzleşerek bir nebze de olsa bu acıları hafifletebiliriz... Siyaset bunu bugüne kadar başaramadı. Sanat ve edebiyat ise zaman zaman yapabildi.
"Kökünü Arayan Çınar" işte böyle bir kitap...
Yazarı, eski CHP milletvekili, eski CHP MYK üyesi Sırrı Özbek... Özbek, siyasetin o kendini tekrar eden tekdüzeliğinden uzaklaşınca, yaşanmış ya da tanık olduğu olaylardan oluşan bir kitap yazdı.
Her satırında bu coğrafyada yaşayan Ermeni, Kürt, Süryani ve Alevi insanımızın sürgün acısı var. Okudukça insan acı çekiyor.
Sadece bunlar mı? Sınırları aşan, bu coğrafyadan Uzak Asya'ya uzanan hikâyeler de var. İşin doğrusu yaşanan bu acıları çoğumuz bilmiyoruz da.
Onlardan biri Kazakistan'da yaşayan "Sürgün" isimli kızın öyküsü. Kazakistan'da Alma Ata'da bir otel lobisinde karşılaşılan bu kızın aile öyküsü, Stalin dönemi Sovyetler Birliği'nde başlıyor. Nahcivan'dan yaşayan binlerce Kürt, çoluk çocuk ailece Sibirya'ya sürgüne gönderiliyor. Sürgün de onlardan biri. Ve kitaptaki en can yakan öykü belki de onunki...
Resmi tarih kitapları bu acıları yazmaz. Aydın'a Konya'ya sürülen Kürdü, İsveç'teki Süryani'yi de bilmez. Kazakistan'da çok sayıda Kürt olduğuyla hiç ilgilenmez.
Tıpkı Balkanlar'dan kaçıp gelen Türkler ve Boşnaklar gibi, Türkiye'ye sürülen Çerkezler gibi, Türkiye'den sürgün edilen Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler gibi her kesim çok acı yaşadı. Kökünü Arayan Çınar işte bu acıları yaşatan sürgünlerin öyküsüyle dolu...
Kitaplar, acıları yok etmez ama paylaştırarak biraz olsun hafifletir. Belki o zaman ötekileştirmeyen, sürgün acısı yaşanmayan bir gelecek kurabiliriz.