Dünyada çocuk bayramı (23 Nisan) kutlayan tek ülke Türkiye. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biri de Türkiye…
Ama cezaevlerinde 4 bin çocuk olan tek ülke de Türkiye…
İnanılmaz değil mi?
Bir ülke hem çocuklarına böylesine önem veren bir çabanın içinde olacak, hem de onları küçük yaşlarda cezaevlerine tıkıp ömür tüketmelerini izleyecek?
İnsanın aklı almıyor. Almıyor çünkü bu işte bir terslik var. Türkiye sadece bu alanda değil, siyasetten hukuka, iş dünyasından sosyal yaşama her alanda onlarca tersliğin yaşandığı bir ülke durumunda.
Bir partiye oy veriyorsunuz, o parti iktidara geliyor ama muktedir olamıyor. Ya asker müdahale ediyor ya da yargı…
Milli iradenin mabedi Meclis bir karar veriyor ama bürokratik cumhuriyetin Anayasa Mahkemesi o kararı boşa çıkartıyor.
İşte bütün bu tersliklerin bedelini ya ekonomiyi aşağı çekerek, silahlanmaya milyarlarca dolar harcayarak, özgürlükleri kısarak ödüyoruz ya da utanç verici bir biçimde cezaevlerine tıktığımız "çocuklar"la…
Bu ülkede çocuklar taş attıkları için 10 yıl 30 yıl arası ceza yiyor, 10 yaşındaki Ceylan veya 14 yaşındaki Mehmet Nuri gibi kurşunlanarak öldürülüyor.
Ve ne yazık ki bu gerçeği bugün anayasa paketi karşısında dizilen muhalefet partileri görmek bile istemiyor. Bu ülkenin, "sosyal demokrat" olduğunu söyleyen ana muhalefet partisi siyasetçileri öldürülen o çocukların adını, Silivri'de yatan "Ergenekoncu dostları" kadar anmadı.
Belki de durum böyle olduğu için, çocuklarımız ölüyor ya da sadece taş atmaktan hayatları kararıyor. Ama artık bu duruma bir son vermenin zamanı geldi ve geçiyor.
Bir süre önce Başbakan Erdoğan'la yapılan bir görüşme umut vericiydi.
Taş atan çocuklarla ilgili çalışmaları başından beri yürüten girişim grubundan üç kişi, Lale Mansur, Mehmet Atak ve Mehmet Uçum Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüştü… Başbakan Erdoğan'ın yanında Devlet Bakanı Bülent Arınç ve Meclis Grup Başkan vekili Bekir Bozdağ da vardı.
"Bir çözelim pir çözelim"
Konu uzun süredir Türkiye'nin gündeminde olan, "Taş atan çocuklar" meselesiydi.
Konuyu ilk kez Başbakan Erdoğan'a aktaran görüşmecilerden Avukat Mehmet Uçum, konuşmanın seyri hakkında şunları söylüyor:
"Başbakan bizi çok ayrıntılı dinledi. Ben Serap'ın ölümüne sebebiyet veren olaylarla yani şiddetle ilişkilendirilen çocuklarla, attığı taş hiçbir zarar doğurmadan ceza alan çocuklar arasındaki farkı anlattım. Slogan attığı, polise taş attığı zaman o taş polisi yaralamasa, kamu malına zarar vermese bile 13.5 yıl ceza verildiğini anlattım."
Avukat Uçum ve arkadaşlarını dinleyen Başbakan Erdoğan'ın yaklaşımı umut vericiydi.
Uçum, bu umut verici yaklaşımı şöyle dile getiriyor:
"Bütün bunları dinledikten sonra Başbakan dedi ki, 'Ben eksik çözüm istemiyorum, bu işi bir çözelim, pir çözelim…' Ve dönüp Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ'ın da çalışmalara katkı vermesini istedi. Başbakan'ın o gün inanılmaz yoğun bir gündemi vardı. Ona rağmen bize vakit ayırdı ve çok dikkatliydi. 'Biz çocuğun ne olduğunu biliriz. UNICEF'in çocuk koruma ilkeleri ve yaklaşımları var, ben onları inceledim, son derece iyi çalışmışlar. O ilkelerin de bu düzenlemelerde dikkate alınmasını isterim' dedi."