Türkiye toplumu her on yılda bir askeri darbe ve müdahale yaşadı. Bugün geldiğimiz noktaya güle oynaya gelinmedi. Ağır bedeller ödendi. Siyasetçiler, gençler idam edildi, binlerce insan işkencelerden geçirildi.
Ama yine de toplumun demokrasiye, değişime doğru yürüyüşü durmadı.
Şimdi Anayasa Mahkemesi'nin türban kararıyla yeni bir gerilimin eşiğindeyiz. Sivil siyasetin nasıl bir tavır alacağı merak ediliyor.
Önceki gün Prof. Dr. İhsan Dağı ile konuşurken şu soruyu sordum:
"Siyasiler veya Meclis yanlış yaptığında 'Anayasa Mahkemesi var' diyoruz. Peki, Anayasa Mahkemesi yanlış bir karar verdiyse ne olacak?"
Dağı'nın cevabı yaşadığımız krizi özetliyordu:
"Bu büyük bir çıkmaz. Birçok önemli hukukçu Anayasa Mahkemesi'nin anayasayı ihlal ettiğini söylüyor. Tuzun kokması bu ..."
Onca darbeyi, müdahaleyi, postmodern girişimleri atlatan Türkiye şimdi "tuzun kokması" gerçeğiyle karşı karşıya...
Peki, neden bu noktaya geldik?
Taraf gazetesinde Ahmet Altan bütün bu yaşananları görünen siyasi gerekçelerin ötesinde bir yere bağlıyor ve şu tespiti yapıyor:
"Mesele Türban meselesi değil. Mesele AKP de değil. Mesele, Anadolu'nun Osmanlı'dan bu yana devam eden dengeleri değiştirecek bir güce erişmiş olması."
Gerçekten de Türkiye'de ciddi bir iktidar savaşı yaşanıyor. Anadolu sermayesi küresel dünyayla bütünleşerek geliyor. Ama kendi yaşam tarzını da beraberinde getiriyor.
Bu anlamda AK Parti Anadolu'nun siyasetteki sesi durumunda. Türban ekseninde süren kavganın temeli de buraya dayanıyor.
Yrd. Doç. Dr. Muhammet Çakmak şöyle diyor:
"Anadolu'da dindar ama daha açılımcı, daha değişimci, daha yüzü batıya dönük olan bir sermaye söz konusu... Bunu Türkiye'nin çok iyi okuması lazım... Artık cihadı, bir fetih kültürü gibi algılayan düşünce, şimdi daha çok çalışma, daha çok üretme şeklinde algılanmaya başlandı."
Siyasetin bundan sonraki yol haritasına da bu değişimci güç yön verecek. Ankara'nın dayatmaları artık küresel dünyayla bütünleşen Anadolu'da pek yankı yaratmıyor.
Bu nedenle siyasetin yeniden şekillenmesinde Ankara'dan çok Anadolu'daki bu tabloya bakmak gerekiyor. Yrd. Doç. Dr. Çakmak bu gerçeği şöyle ifade ediyor:
"Türkiye'de artık hiçbir siyasi proje bu hızla gelişen yapıya kapalı olarak ortaya çıkamaz."
İşte AK Parti'yi hala güçlü kılan güç bu...
'MHP aklı' yine devrede
Şimdi herkes AK Parti'nin nasıl bir yol haritası izleyeceğini merak ediyor. Ortada netleşmiş bir plan yok.
AK Parti bir süre susacak. Ve devreye MHP ile CHP'nin girmesini bekleyecek.
Bu noktada biraz geriye dönüp "MHP aklı" nın nasıl bir rol oynadığına bakmak gerekiyor. MHP gerçekten 22 Temmuz seçimlerinden sonra gündeme gelen önemli siyasi olaylarda açıkça "kilit" bir rol oynadı.
Cumhurbaşkanı seçiminin ve türban yasasının mimarı aslında MHP... MHP salt karşı olmak için muhalefet yapmadı, tam aksine AK Parti'yi kendi oyun alanına çekerek "yapıcı" bir muhalefet yürüttü.
Şimdi Anayasa Mahkemesi kriziyle yeniden devreye giriyor. MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin, Enis Berberoğlu'na yaptığı "AK Parti, kapatma kararından önce yeni bir parti kurmalı" açıklaması bir kez daha "MHP aklı"nın önemli rol oynayacağını gösteriyor.
Bundan sonra ne olacak?
Kulislerde konuşulanlara göre en iyi olasılık MHP gibi CHP'nin de devreye girerek "uzlaşma" arayışına katılması.
Ortada kapatılma kararı olmasa da kapatılacağına kesin gözüyle bakılan ve lider kadrosuna seçim yasağı gelecek olan bir AK Parti var. Bunun karşısında ise hala iktidar alternatifi olamayan bir CHP ve MHP var. İki tarafın da artıları ve eksileri var.
Bir siyaset uzmanı şöyle diyor:
"Bu saatten sonra sorun parti meselesi değil. Eğer iktidar ve muhalefet uzlaşmayı başarabilirse iki taraf da kazanır. Burada önemli olan CHP'nin duruşu."
Gerçekten bu süreçte CHP'nin rolü çok önemli. Eğer CHP, MHP gibi bir rol oynarsa sorun çözen parti olmakla kalmaz, aynı zamanda iktidar-muhalefet dengesi de kurulmuş olur.