Türkiye'nin en kritik sorunu Kürt meselesinde ilginç bir döneme giriyoruz. Bölgeden oy alan iki partiden biri AK Parti ekonomik atağa geçerken, DTP ise kendi içinde "değişim" hesaplaşması yaşıyor.
Bu iki önemli gelişmenin aynı döneme denk düşmesi tesadüf mü değil mi bilinmez ama olumlu gelişmelere yol açacağı kesin.
Özellikle AK Parti hükümetinin GAP ekseninde yaptığı ekonomik atağın daha öncekilere benzemeyeceği ve bölgede ciddi bir değişim yaratacağı bekleniyor.
Kuşkusuz ekonomik atılım bölgenin makus talihini değiştirmek açısından önemli ama DTP içindeki gelişmeler de siyasetin girdiği çıkmaz sokaktan kurtulmak adına anlamlı... Çünkü DTP içinde yaşanan ve Ahmet Türk'ün istifasıyla sonuçlanan olayların perde arkasında Türkiye'nin tümünü ilgilendirecek derin bir siyasi ayrışmanın ipuçları saklı.
Kısaca özetleyelim...
Önceki hafta DTP Meclis Grubu toplanamayınca siyaset kulislerinde gözler, bir gün önce yapılan MYK toplantısına çevrildi.
Orada yapılan ve kulislere yansıyan konuşmalar ve tespitler "tarihi" denebilecek nitelikteydi.
Toplantının ana konusu Türk'ün, Kuzey Irak'ta yaptığı konuşmaydı. Türk o konuşmasını savunurken uzun süredir gizliden süren bir ayrışmanın da fitilini ateşliyordu:
"Boş bulundum ve o cümleyi kullandım. Ama bu bir tespittir ve söylemem doğru olmamışsa bile, tespit olarak doğrudur. Çatışmalar nedeniyle hiçbir şey yapamıyoruz. Bu işin siyaseti böyle yapılmaz. Zaten parti yönetimi de dağdakilerden daha radikal davranıyor. Meclis grubuna bilgilendirme yapılmadan açıklamalar yapılıyor. Basın üzerinden benimle polemiğe giriliyor."
Ahmet Türk daha sonra açıkladığı istifasının ipuçlarını da o toplantı da verdi:
"Kongrede başkanlığa düşünülmediğimi biliyorum. Arkamdan konuşuluyor. 'Ahmet Türk'ü delegelerimiz istemiyor' diye açıklamalar yapılıyor. Ben bu şartlarda görev yapamam."
'Partinin kimliği, siyaseti yok'
DTP kulislerinde konuşulanlara göre, gerilimin arttığı bu sırada, toplantıya bir süre ara verilir. O arada Emine Ayna, DTP genel başkan yardımcıları Kamuran Yüksek ve Mustafa Sarıkaya özel bir görüşme yaparlar. Toplantı yeniden başlayınca ilk sözü Kamuran Yüksek alır.
Ahmet Türk'ü kastederek; "İstifa edebilir. Biz toplantımızı sürdüreceğiz" deyince ortalık karışır. Ve devreye sürpriz bir isim DTP milletvekili Selahattin Demirtaş girer ve şunları söyler:
"Bu partinin bir kimliği, bir siyaseti yok. Tamamen örgütü taklit ediyor. Aslı varken taklide neden gerek duyuluyor. Çünkü ciddi özgüven sorunu yaşıyor bu parti. Yarın örgüt silah bıraksa bu parti afallar ve ortada kalır. Basın ılımlı-şahin ayrımı yapıyor kızıyorsunuz ama bu partide gerçekten de şahinler var."
O güne kadar partinin "Şahinleri" olarak bilinen isimlerle birlikte hareket ettiği bilinen Demirtaş'ın bu ani çıkışı herkesi şaşırtıyor. İlk destek de Aysel Tuğluk'tan geliyor. Tuğluk çok çarpıcı tespitler yapıyor:
"Ölümlerin sürdüğü bir ortamda iktidarcılık yapılmasını kabul edemiyorum. Bu partinin varoluş nedeni toplumsal barışı sağlamak. Doğru adımlar atsaydık daha farklı gelişmelere olurdu. Ama bunu istemeyenler oldu."
Gerçekten de DTP içindeki tartışmalar bölgedeki sivil siyasetin yeni bir yol ayrımına geldiğini gösteriyor. Bu nedenle DTP kongresine bir dönüm noktası gözüyle bakılıyor. O kongrede Ayna'nın genel başkanlığa aday olacağının konuşulması mücadelenin bir hayli sert geçeceğini gösteriyor.
Kürt siyasi hareketlerini yakından izleyen bir siyasetçi şöyle diyor:
"Türk ve Tuğluk gibi gerçekten yapıcı siyasetten yana olan şahsiyetlerin bu partide olması ciddi bir şanstır. Umuyorum ki, bu çizgi güçlendirilir ve demokratik sürecin -hem içte hem dışta- gelişmesinin önü açılır. Türk siyaseti gibi Kürt siyaseti de ciddi tartışmaların içindedir."
Siyaseti sivilleştiren tartışmaların DTP'yi de kapsama alanına alması Türkiye'nin geleceği açısından önemli. Belki kısa sürede sonuç alınmaz ama bu restleşmelerin uzun vadede, demokratikleşme sürecimize katkısı olacaktır.