Önceki gün İstanbul AKM'deydim. İki farklı Türkiye vardı salonda. Bir yanda siyasetle medya arasındaki "iktidar" savaşlarının sürdüğü, diğer yanda başarının ödüllendirildiği Türkiye...
Biri negatif enerji yayarak içimizi karartırken, öteki geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Belki de bu umut yaratan etkinlikler olmasa, böylesine düğümlü sorunlara sahip bir coğrafyada yaşamak pek de kolay olmazdı.
O gece AKM'de 4'üncüsü düzenlenen "Geleceğin Genç Sinemacıları" ödül töreni vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜRSAK'ın birlikte düzenlediği törene Bakan Ertuğrul Günay da katıldı.
Ayrıca ünlü sinema oyuncusu Hülya Koçyiğit, Yeşilçam'ın kadim senaristi Safa Önal, Beyaz Melek filmiyle milyonların gönlünü fetheden Mahsun Kırmızıgül, Beynelmilel'le herkesi şaşırtan senarist yönetmen Sırrı Süreyya Önder, TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil ve Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da oradaydı.
Gecede Türkiye'nin dört bir yanında eğitim gören 23 üniversite öğrencisine teşvik ödülü verilecekti. Bu 23 isim arasına girmek için 200'ü aşkın başvuru olmuştu.
Kimi Erzurum'dan, kimi Malatya'dan, kimi Denizli'den gelmişti.
O ortamı ve gençlerin heyecanını görünce, yanımda oturan Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan şöyle diyordu:
"Türkiye'de güzel şeyler de oluyor. Biraz müzik dilemek, genç insanların yaratıcılığını paylaşmak insanı rahatlatıyor." Gerçekten de Türkiye'de sadece siyasi gerginlikler yaşanmıyor.
Kültür Bakanı Günay o gece biraz da sitem edercesine şöyle dert yanıyordu:
"Çok çalışıyoruz. Buraya gelirken de 10 dakika geç kalmamın nedeni bir açılışa katılmamdı. Hepimiz elimizden geleni yapıyoruz ama bazıları görmezden geliyor. Bu da bizi etkiliyor. Ama yine de moralimiz çok iyi. Hele gençlerle olmak daha da güzel."
Bu çabayı hayata geçiren ve devletle gençleri buluşturan Kültür Bakanlığı Sinema Telif Müdürü Abdurrahman Çelik ise sohbet sırasında şöyle diyordu:
"Devletle sinema, sinema ile de gençlerin arasında sıcak ilişki kurmak için yola çıktık. Amacımız, gençlere bir parça da olsa katkı sunmak ve teşvik etmektir."
S. Süreyya Önder'in yeni filmi
Tam bu noktada devreye Beynelmilel'in iki yönetmeninden biri olan Sırrı Süreyya Önder giriyor ve şöyle bir anısını anlatıyor:
"Ben de Beynelmilel filmi için Kültür Bakanlığı'na başvurmuştum. Senaryo desteği için bana da 10 bin YTL verdiler. Bir anlamda bahşiş parası bu. Ama ilginç olan bu bahşişi de tam vermemeleri. Vergisini kesip öyle verdiler. Aslında bunlar önemli paralar değil ama teşvik edici. Gençleri motive ediyor."
Söz Beynelmilel'in yönetmenindeyken şu sıralarda ne yaptığını soruyoruz.
Önder, günde 20 saat çalıştığını söylüyor.
Peki, ne yapıyor?
Önder'in cevabı kısa ama anlamlı:
"Dünyada Berlin Duvarı yıkıldı ama Berlin'de Türklerin yaptığı duvar yıkılmadı."
Tam bilmece gibi bir cümle...
Türkiye'nin ciddi bir tartışma ve gerilim içinden geçtiğini biliyoruz. Toplumsal ve siyasal kesimler arasında "aşılmaz duvarlar" kurulduğunu da biliyoruz.
Acaba bunları anlatan yeni bir siyasi hiciv filmi mi yapıyor Önder?
Bu kez sorumuza soruyla karşılık veriyor:
"Almanya'da ilk gecekondu yapanın kim olduğunu biliyor musunuz?"
"Evet, Berlin'de hükümet binasının karşısındaki parka, Berlin Duvarı'nın bulunduğu yere gecekondu yapan Yozgatlı'dan söz ediyorsun, Osman Kalın..."
"İşte yeni filmimizin kahramanı o. Hikayesi gerçekten ilginç. Tam bize özgü bir hikaye. O adam o gecekonduyu yapmakla kalmamış, elde ettiği alanın bir kısmını bir başka Türk'e satmış. Sonra aralarında bahçeye ektikleri salatalık ve kabak yüzünden gerginlik çıkmış. Sonunda çözümü, aralarına duvar örmekte bulmuşlar. Yani koca Berlin'i bölen duvar yıkıldı ama Türklerin ördüğü duvar hala ayakta duruyor."
Türkiye'de de öyle değil mi?
Birçok sorunu aramıza ördüğümüz "duvarlar" yüzünden çözemiyoruz. Kafamızdaki duvarları yıkmadan gerçek duvarları yıkmamız pek kolay değil.