Ankara'da Bilkent Oteli'nin Balo salonuna girerken gözlerime inanamadım. Salonun girişinde yarım ay şeklinde arka arkaya dizilen inanılmaz bir medya ordusu vardı.
Onları buraya getiren sadece her yıl muharrem ayında tutulan matem orucunun iftar yemeği değildi elbette.
O yemeği farklı kılan ve o medya ordusunu oraya yığan Türkiye tarihinde bir ilkin yaşanmasıydı.
Gerçekten bir ilk yaşandı o gece.
İlk kez Sünni geleneğin en uç noktasındaki bir siyasi hareketin lideri ve ekibi Alevilerin matem gününü paylaşıyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, kabinesinin önde gelen isimleri Cemil Çiçek, Binali Yıldırım, Hayati Yazıcı, Beşir Atalay, Said Yazıcıoğlu, Egemen Bağış, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, İstanbul Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, Fethullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, Abant Platformu sekreteri Salih Yaylacı iftara katılan önemli isimlerden birkaçıydı.
Gece hüzünle başladı.
Kerbela'da İmam Hüseyin'le birlikte şehit edilen 73 can için okunan mersiye çok etkileyiciydi. Yaklaşık 14 yüzyıl önce yaşanan bu derin acı, bugüne taşınırken gözyaşlarını tutamayanların sayısı bir hayli fazlaydı.
O gece Türkiye'de bir "ezber" daha bozuldu.
Geceye damgasını vuran üç konuşmacı da önemli şeyler söyledi.
AK Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit, şöyle diyordu:
"Ülkemiz yıllardır etnik köken ve inanç farklılığı tartışmalarından kaynaklanan acılar yaşadı. İnsanlar, imkanlar ve zaman heba oldu. Bütün bu acıların gerisinde halka güven duymayan, sorun çözmeyen, ilkesiz siyaset anlayışlarının yanlışları yatıyor."
'Acıyı bal eyledik'
Milletvekili, yazar Reha Çamuroğlu
ise farklılıkların zenginliğimiz olduğunu vurguladığı konuşmasında önemli bir noktaya dikkat çekti:
"İçinde farklılıkları barındırmak, milletleri zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Farklılıkları olmayan milletler ya masallarda olur ya da kabuslarda."
Gecede konuşması merakla beklenen Başbakan Tayyip Erdoğan kürsüye geldiğinde salonda derin bir sessizlik vardı.
Erdoğan'ın "Sevgili Canlar" diye başlayan konuşması gerçekten önemli açılımlarla sürdü. Günün tarihi ve dini önemine vurgu yapan başbakan şu satırların altını özellikle çizdi:
"Devletin görevi; toplumun bir parçası olan farklılıkları tanımlamak değil, bu farklılıkları tanımak ve anlamaya çalışmaktır."
Başbakan Erdoğan konuşmasında Alevi inancı ve kültüründe derin izler bırakan çok sayıda önemli isimden söz etti. Ama sözü Pir Sultan Abdal'a getirince salonun dalgalanması bir hayli ilginçti.
Bir de Hasan Hüseyin Korkmazgil'in "Acıyı bal eyledik" sözü hem çok alkışlandı hem de heyecan yarattı.
"Alevi iftarı" daha gerçekleşmeden tartışmalara, hatta "düşkün" yaratma gibi Ortaçağdaki Katolik Engizisyonu'nu çağrıştıran açıklamalara yol açsa da anlamlı ve tarihi bir geceydi.
O tarihi gecede davet edildikleri halde gelmeyenler de vardı. Ne CHP, ne DSP, ne de DTP oradaydı.
Gece bittiğinde İstanbul'dan iftara katılmak için gelen ama salona girdikten bir süre sonra aldığı baskı telefonlarına dayanamayarak salonu terk eden bir Alevi'yle konuştum.
Kafası çok karışıktı. Geldiğine de, gelip ayrıldığına da pişmandı. Moda deyimle onun da üzerinde "kendi mahalle baskısı" vardı ve atılan adımı olumlu bulmasına karşın salonu terk etmişti.
Türkiye'nin "ezberi" bozuluyor, kafalarımızın karışmaması mümkün mü?
Türkiye'de "İslamcı" denilenlerin yüzyıllık "ezberi" bozmasını kabullenmek kolay mı?