Siyasetin bugünlerdeki gündemi ağırlıkla CHP... Çünkü CHP, 22 Temmuz seçimlerinde öyle bir sonuç aldı ki, sadece "sol" kamuoyu değil, toplumun geniş kesimleri de bu sonucu tartışıyor.
Nasıl tartışmasın?
Cumhuriyeti kuran, kendine "sosyal demokrat" diyen bir parti, kurumların, "sivil toplum örgütleri"nin hatta DSP ve SHP'nin desteğine rağmen sadece yüzde 20 oy alabildi.
Şimdi herkes, "Neden CHP bu kadar az oy aldı?" sorusunun cevabını bekliyor.
Peki bu soruya cevap vermesi gerekenler ne yapıyor?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal iki gün bekledikten sonra bakın ne diyor?
"Biz partimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Biz CHP'yi Türkiye'ye kazandırmaya çalışıyoruz. CHP yüzde 20 platosunu sahiplenmiştir. Ve oy oranını yüzde 1.5 puan artırmıştır."
Doğrusu bu açıklamaların kimseyi ikna etmediği açık.
Her seçim sonrasında aynı gerekçelerle kamuoyu karşısına çıkan Baykal'ın inandırıcılığı kalmadı.
Bir yıllık AK Parti'nin iktidar olduğu bir Türkiye'de, Cumhuriyetle yaşıt bir partinin hala "inşa sürecinde" olması anlaşılır gibi değil.
Görünen o ki, bu gerekçeler CHP içinde yaşanacak depremi önlemeye yetmeyecek.
Aslında bu noktaya gelineceği çok önceden belliydi.
CHP, bir avuç "Politbüro" üyesi tarafından halktan kopartıldı. Toplumun hiçbir kesimiyle bağı kalmadı. Siyaset dili, toplumun geniş kesimlerini kucaklayan değil, dışlayan bir dil haline geldi. Sol söylem düşman ilan edildi, Aleviler, Kürtler dışlandı. Sivil toplum örgütlerinin en "askerci" kesimleriyle ilişkiler geliştirildi.
Ve ortaya 40'lı yılların CHP'sine benzeyen bir CHP çıktı.
Bu yapıyı, seçim öncesi merkez sağın "laikçi-öfkeli" unsurlarıyla takviye etmek de kurtarmadı.
Oysa değişimi arzulayan ve dünyayla buluşmak isteyen dinamik bir Türkiye vardı.
"Özgürleşmek ve zenginleşmek" isteyen genç bir toplum vardı.
Savaş ve gerilim istemeyen kadınlar vardı.
Ülkenin temel sorunlarını öteleyen değil, yüzleşmek isteyen siyasi kadrolar vardı.
Ama ne yazık ki toplumun bu yapısı ve talepleriyle CHP yönetiminin talepleri örtüşmedi.
Sorun bu.
Tabii bu sorun sadece CHP'nin değil, tüm "sol"un temel sorunu. Belki bir iki istisna hariç "sol"un tümü "değişimci ve demokrat" niteliğini yitirdi. "Milliyetçi ve ulusalcı" bir dil hakim oldu. Ne Kürt meselesi, ne türban olayı, ne de misyonerlik faaliyetleri solun her hangi bir mekanında "makul" ölçüler içinde konuşulamaz oldu. Tıpkı 70'li yılların sağcıları gibi her tartışma "hainlik-vatanseverlik" ekseninde ele alındı.
Kısaca son yıllarda "milliyetçi bir iklim" yaratıldı ve sol ağırlıkla bu iklimden beslendi.
İşte Türkiye'deki solu bu "iklim" mahvetti.
Peki bundan sonra ne olacak?
Görünen o ki 22 Temmuz depreminin sarsıntıları sürecek. Sadece CHP değil, diğer sol partiler de bu depremden nasibini alacak. Ya depremin altında kalacaklar, ya da depreme dayanacak çağı yakalayan yeni bir "sol" bulacaklar.
Ama bu depremin en sert hissedileceği alan hiç kuşkusuz CHP olacak.
Şimdiden bunun işaretleri gelmeye başladı. CHP dışında kalan siyasi aktörler harekete geçti. İçeride ise inanılmaz bir "sıkışma" var.
İl ve ilçe örgütlerinde başlayan homurtuların dalgaya dönüşmesi neredeyse an meselesi. Ama su başlarını tutan "Küçük Baykal"lar da boş durmuyor. Onlar daha şimdiden 6 ay sonra yapılacak Büyük Kurultay'ı işaret ediyor. Kulislerde konuşulanlara göre Büyük Kurultay'da Deniz Baykal, görevini yeni bir isme bırakacak. Hatta bu açıdan siyasete yeni giren Faik Öztrak'ın ismi geçiyor. Böylece içeriden yükselen dalganın "vekalet" yoluyla durdurulacağı hesapları yapılıyor.
CHP'yi zor günler bekliyor.
Bu zor süreçten toplumu kucaklayan yeni bir CHP mi doğacak, yoksa eski mi? CHP'nin kaderi bu mücadeleye bağlı.