Ali Müfit Gürtuna'nın siyaset sahnesine çıkması birçok insanın kafasında soru işareti yarattı.
Çünkü ortada ne derin bir siyasi geçmiş, ne de o güne kadar kamuoyuna sunulmuş bir siyasi vizyon vardı.
Bu nedenle bir çok insan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir simanın genel siyasete soyunmasına daha başından itibaren temkinli yaklaştı.
Hatta o günlerde siyaset kulislerinde bu konu açıldığında en yaygın biçimde şu iddia dile getiriliyordu:
"Eh biraz parası var, harcayacak yer arıyor"
Bu söylentilere rağmen o siyasi yolculuğuna devam etti ve nihayet parti kurulması için düğmeye bastı. İşte klasik deyimle ne olduysa ondan sonra oldu.
Hazırlık döneminde kimsenin fazlaca sorgulamadığı Gürtuna, parti kuracağını açıklamasından sonra didik didik sorgulanmaya başladı.
Bu da doğal bir sonuçtu.
Herkes neden yola çıktığını, pahalı bir iş olan siyasi parti kurmak için nereden para bulduğunu ve ülke için ne düşündüğünü merak ediyordu.
Önce "Bu değirmenin suyu nereden geliyor?" sorusu soruldu. Sonra Türkiye'nin temel sorunlarına ilişkin nasıl bir politika ürettiği soruları geldi.
Gözler üzerindeydi.
Bu açıdan önceki hafta Kanaltürk televizyonunda çıktığı Hulki Cevizoğlu'nun Ceviz Kabuğu programı tam bir dönüm noktası oldu.
O program ne kadar izlendi bilmiyorum ama izleyenler açısından tam bir düş kırıklığıydı.
Bırakın ülke sorunlarına ilişkin yaklaşımlarını, sadece Cevizoğlu'nun "AB'ci misiniz yoksa Atatürkçü müsünüz?" gibi sınava tabi tutan sorusunu beş kez sordurduktan sonra cevaplaması, bir siyasetçinin yaşadığı aczi gösteriyordu.
Kısaca Ali Müfit Gürtuna, önce para kaynağı konusunda şeffaf olmamakla "Bu değirmenin suyu nereden geliyor?" sorusuna muhattap olurken, televizyonda çizdiği siyasetçi profiliyle de "Taşıma suyla değirmen dönmez" kanısı yarattı.
Bir siyasetçi için bundan daha zor bir durum olamazdı.
Şimdi buna bir de yola çıktığı ekiple ilgili soru işaretleri eklendi.
Bu konuda birkaç kez Gürtuna ve arkadaşlarıyla ben de konuştum. Doğru, isim vermemeye özen gösteriyorlar ama "Peki bu isimler var mı?" diye sorduğumuzda, nedense hiç "hayır" demek yok. Benzer bir şey Balçiçek Pamir'in dün yayınlanan söyleşisinde de var.
Kamuoyunun bildiği bir çok isim sıralanıyor. Ali Müfit Gürtuna'nın bu isimlere ilişkin cevabı çarpıcı:
"İyi istihbarat almışsınız. Hepsi doğru isimler."
Dikkat ettiyseniz yine kendisi isim vermiyor ama "hepsi doğru isimler" diyebiliyor. En kötü ihtimalle verilen cevap şu:
"Onunla da görüştük, görüşmelerimiz sürüyor."
O böyle söylüyor ama bir çok kişi isminin verilmesinden rahatsız.
Özellikle Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül bir hayli öfkeli. İlginç bir yaklaşımla eleştiriyor Gürtuna hareketini.
"Turkuaz Hareketi'ni sağı karıştırmak için düzenlenen bir girişim olarak görüyordum. Oysa bu hareket solu da karıştırmak amacı taşıyor."
Eski ANAP Genel Başkanı Ali Talip Özdemir ise şaşkın. O da şöyle diyor:
"Doğrusu şaşırdım. Ben genel başkanlıktan gönüllü olarak ayrılmış bir kişiyim. Bugüne kadar basınla dahi görüşmedim. Ben siyaseti bırakmış biriyim. Hiçbir işim olmaz."
En çarpıcı açıklamayı ise Eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen yapıyordu. Bir iki kez Ali Müfit Gürtuna ile görüştüğünü söyleyen Öymen, "sıcak bakışı"nı şöyle anlatıyor:
"Ben genelde siyasete girilmesine sıcak bakarım. Çünkü herkes siyasetten şikayet eder. Bu nedenle Gürtuna'nın siyasete girmesine de sıcak baktım. Bunu da söyledim. Anlaşılan o bundan farklı bir sonuç çıkartmış. Yoksa bir araya gelmek falan yok."
Gördüğünüz gibi yeni yola çıkan bir siyasi hareket için durum gerçekten vahim.
Daha önce "İstanbul'un Kerameti var. Kime dokunsa Türkiye'yi yönetmek istiyor." diye yazdım.
Ama siyaset öyle dışarıdan göründüğü kadar kolay değil. Hatta görünen o ki, bazen "İstanbul'un Kerameti" bile yetmeyebiliyor.