Şu tesadüfe bakın, tam da Kurtlar Vadisi filminin tartışıldığı sırada 'ünlü tetikçi' Yeşil konusu gündeme geldi. O dizinin son bölümünü izleyenler bilir, devletin gizli adamı Polat Alemdar yargı karşısına çıkar ve beraat eder. Hukuk açısından insanı dehşete düşüren bir son.
Ama bu Türkiye'de pek de umursanmıyor.
Daha da kötüsü bu hoşgörü sadece 'Sanal kahraman Polat' a değil; 'gerçek tetikçiler' e de gösterildi, halen de gösteriliyor.
Susurluk Skandalı'ndan Şemdinli olaylarına uzanan süreçte bunun sayısız örneğine tanık olduk.
Dönemin başbakanının 'kurşun atan da, yiyen de kahramandır' sözü hala hafızalarımızda. O günden bu güne ne değişti? Hala o 'tetikçiler' korunuyor.
Kim bilir belki de gerçek Polatlar'a 'yeşil' ışık yakılıyor.
Çünkü, yine kafamız karıştı. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Yeşil için 'adam ölmüş nesini arayalım' diyor, Emniyet Genel Müdürlüğü ise arandığını söylüyor.
İşin doğrusu 'aramaya' ilişkin özel bir çaba harcandığına dair bir işaret de yok. Olacağını da pek sanmıyorum. Çünkü Yeşil, gerçek anlamda 'derin devlet' le ilişkisi olan önemli 'tetikçiler' den biridir. Bu nedenle, polisin araması da, 'öldüğünü' söylemesi de somut değilse hiçbir anlam ifade etmiyor.
Faili meçhul cinayetlerin yoğunlaştığı 90'lı yılların ortasında 'devlet-çete' ilişkilerini sıcak takip eden gazetecilerden biriydim. Yeşil o günlerin korkulu ismiydi. Bu korkulu ismin Ankara'da Emniyet birimlerince gözaltına alınması ise herkesi şaşırtmıştı. Ve herkes Emniyet-MİT arasında ciddi bir gerginliğin yaşandığını söylüyordu.
Susurluk Skandalı sürecinde bunların büyük kısmı yazıldı. Emniyette 'kemikleri kırılana kadar dövülen' Yeşil'i alması için dönemin MİT Kontr Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür'e telefon edildiği, onun da gelip Yeşil'i aldığı biliniyor.
O günlerde bu karanlık olayı araştıran bir gazeteci olarak ciddi tehdit almış hatta birkaç kez de 'dostane' uyarılmıştım.
Karanlık bir dönemdi. O dönemin en dikkat çekici yanıysa Yeşil'le Çatlı arasındaki çatışmaydı. Oysa her ikisi de 'derin devlet' adına çalışıyordu. Bu çatışmada Yeşil'in ağır bastığı açık. Çünkü, bağı çok güçlüydü.
Bu yüzden Yeşil'in 'kayıp' veya 'öldürüldüğü iddiası' inandırıcı değil. Ayrıca Yeşil konusunun devlet düzeyinde ele alındığını ve ciddi bir araştırma yapıldığını da sanmıyorum.
Meclis'teki Susurluk Komisyonu üyesi eski milletvekili Fikri Sağlar, birkaç gün önce Yeşil'in yani Mahmut Yıldırım'ın 1999'da Elazığ'daki Ferro Krom tesislerinden emekli olduğunu, bunun da yaşadığına işaret ettiğini söyledi.
İlginç değil mi? Aslında Türkiye'nin son 20 yılında gündemden inmeyen ve özellikle 90'lı yıllarda topluma korku salan Yeşil'in hayatı ve bağlantılarıyla ilgili çok sayıda ilginç şey var. Bunlardan biri de gençlik yılları... Mahmut Yıldırım nam-ı diğer Yeşil'in 'karanlık hayatı' nın sırrı belki de o gençlik yıllarında saklı. O hayatın başlangıcı ise Elazığ İmam Hatip Okulu.
O yıllarından bir arkadaşı onu şöyle anlatıyor: "1968'de Elazığ İmam Hatip'te birlikte okuduk. Vasat bir öğrenciydi. Bir gün Türkçe öğretmeniyle gramer yüzünde tartıştı. Öğretmen ona bir tokat attı. O da sınıfın ortasında öğretmene yumrukla saldırdı . O nedenle de okuldan 10 gün uzaklaştırıldı. Sonra da bir başka olay nedeniyle okuldan ilişkisi kesildi." İmam Hatip öğrencisi Mahmut Yıldırım daha sonra 'Milli Görüş' hareketi içinde yer alacaktı.
Eski bakanlardan Saadet Partili Rıza Teoman Güneri de bu ilişkiyi doğruluyor ve şöyle diyor: "O günlerde farklı ilişkileri vardı. Bu da bizim teşkilatlarda ciddi rahatsızlık yaratıyordu. Bunun üzerine ben de işine son verdim." İmam hatip öğrenciliğinden 'derin devlet'
tetikçiliğine, gerçekten şaşırtıcı bir hayat öyküsü.