Bugün, "Türkiye'nin en iyi şişman kedisi" dediğim stand-up ustası Cem Yılmaz'ın Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile üç saat süren konuk şeflik öyküsünü yazacaktım. Antalya'da su baskınında iki vatandaşı ağaca asılı görünce, şoke oldum. İnsanlık sular altında kalmış. Şovu yazmaktan vazgeçtim.
Yılmaz'ın Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'ne kurtarma botu hediye edecek hali yok ya! Bedavaya konuk şeflik yaptı. Daha ne yapsın. Medya en ince detayına kadar bu konseri yazacak.
Ben de taşan nehirleri yazmaya karar verdim. Değişen iklim koşulları yüzünden nehir rejimleri farklılaştı. Milyonlarca metreküp toprak heba oluyor. Erozyon kâbusu yetiyor. "Bölgesel lider olacağım, küresel ligde koşacağım" diye tutturan Türkiye, "Su Bakanlığı" kurmak için kolları sıvadı. Caka satıyor. Sele, su baskınlarına karşı bir türlü önlem almıyor...
Yılda 5 milyon turisti ağırlayan Antalya'ya bir bakın hele!..
Kitle turizminin başkentinde sele kapılan iki vatandaşımız saatlerce bir ağaç dalında kurtarılmayı bekliyor. Komiktir, yardıma koşması gereken Sivil Savunma, işi Allah'a havale etmiş, "Botum ve kurtarma ekibim yok!" diyerek savsaklıyor. Rafting botlarıyla 100 km. öteden koşup gelen eş dost ne yapsın?! Bir kişi baygın kurtarılıyor. Diğeri ise suya kapılıp gidiyor.
Diyorum ki; ağaçta asılı kalanlar acaba Alman, İngiliz, Hollandalı veya Rus turist olsaydı, durum ne olurdu? Hiç şüphe yok, kıyamet kopardı. Ama suya kapılanlar yurdum insanı olunca iş değişiyor. Çünkü bu ülkede insan hayatından daha ucuz bir şey yok. Sözüm ona "Demokratik açılım kaplanı" kesilen çoğu gazete bile olayı haber yapmaya gerek görmüyor.
Utanıyorum!!!